ACELE ETMEZSEM YETİŞEMEZ MİYİM?
Yeni dünya düzeninin getirdiği sosyal mesafenin artmasıyla, alışkanlıkların neredeyse tamamen değişmesi ve sosyoekonomik endişenin hayatın büyük bir kısmına hakim olmasıyla daha büyük sıkıntılara, çaresizliklere ve gerginliğin içinde kaybolmaya gebe olan bu yeni yaşamda verilen her yeni karar, bir sonrası için harekete geçilen her yeni an, her yeni düşüncenin, atılımın ve her yeni kurulan hayalin, rüyanın bile daha önceye göre çok daha büyük bir önemi var.
Bu önemli durumları yönetmenin içerisinde fırsatları hemen değerlendirmek, diğerlerinin önüne geçebilmek için acele etmek, onlardan daha kuvvetli olmak ve en küçük ayrıntıları bile hesaplayarak başarılı olunacağı düşünülse bile bu tercihler insanı daha da bataklığa sürüklemekte maalesef…
İçinde bulunduğun evrende her şey bir sevgi bağı kurmuşçasına dingince yaşamını sürdürüyor. Kısacası ihtiyacın olan en büyük detay sevgiyle, sevmeyle ve dingin kalmayla beraber geliyor…
Standartları olmayan, gelgitlerin, bilinmezlerin, şüpheci yaşamın, gelecek kaygısıyla sürdürdüğün bu yaşamda bilinmezlikler; “bana ne olacak, nereye gidiyor yaşantım?” kaygılarının fazlalaşması; elinde olmadan tüm insanları gerginliğe, aceleciliğe, pratik olmaya, hemen kolay yollar aramaya, kolay yollarla bu kargaşadan belirsizlikten çıkmak için daha çok düşüncelere dalmaya, yaşam mücadelesini savaşarak vermeye ve daha güçlü görünmeye itiyor…
İlk uygulayan, acele eden, diğerlerine göre önce başlayan, yaşam enerjisini üst seviyelerde tutan ve nefes almadan sabah akşam çalışan mücadeleye devam eden sadece bu hayatta yaşamını sürdürebilirmiş gibi bir düşünceye sahip olmuyor musun ara sıra?
“Biraz acele etmeyi bıraksam, yarış içerisinden biraz da olsa uzaklaşsam başarısız olurum, yenilirim” hissi seni tutsak etmiyor mu, zihnin ve hislerin bu düşüncelerle karmaşıklaşmıyor mu? “Bu yaşamı sürdürmek eskisi kadar kolay değil, her zamankinden daha fazla uğraşmalıyım, mücadele etmeliyim, bugüne kadar insanların aklına gelmemiş farklı şeyler keşfetmeliyim, yeni icatlar bulmalıyım, girişimlerim ses getirmeli, stratejiler kullanmalıyım ve bu girişimlerimin insanlar tarafından kullanılmasını görmeliyim” endişesi bir yolunu bulup gelip tam da istediği şekilde yönetmiyor mu seni?
Acele eden ve herkesten önce davrananlar bu hayatta başarılı oluyor ve hep onlar arzu edilen yaşamlara sahipmiş gibi gelmiyor mu sana?
Tüm bu durumlar aslında seni sevmekten, duygularını yaşamaktan en önemlisi de hayatının en kıymetli yanlarından biri olan zamanını kaybetmene, doğru kararlar almana mani olacak, yapmaman gereken durumlara hayat vermene sebep olur.
Geç kalıyorsun, sevmeye, değer vermeye, sarılmaya, kucaklamaya, iyiye hayat vermeye geç kalıyorsun. Bu geç kalmanın sebebi de telaş içerisinde, panik halinde, acele davranmaya öncelik verdiğin için oluyor. Sadece bu durumlara geç kalman da yetmezmiş gibi sağlığını kaybediyorsun ve üstüne psikolojini de alt üst ediyorsun…
İçinde bulunduğun her an, sahip olduğun her yeni tecrübe bazen farkında olarak bazen de farkında olmadan pek çok farklı duyguya ve bununla beraber duyguların getirdiği etkilerin sende oluşturduğu pek çok tepkiyi meydana getirir. Sende zannediyorsun ki, seni hayatta tutacak durumlar gelgitli duygularını o anda yönetmen ve o anda aldığın kararlardır. Bunun tam aksine sevgiye sahip çıkarak dingince, sükûnetini koruyarak, suhuletle aldığın kararlardır seni hayatta tutan. Bu da asıl kişiliğin ve içindeki yüceliğindir.
Sevgiyi yaşamak bir keşiftir insan için. Yaratıcıyı ve onun yaratma biçiminin keşfedilmesidir. Empatinin ne olduğunun gerçek anlamda hayat bulmasıdır. Bilimi ve iyiliği keşfetmektir sevgiyi yaşamak. Öyle aceleye de getirilmez bu durumlar. Dinginlikle, suhuletle yaşayacaksın bu durumları ki o zaman göreceksin yaşam standartlarının nasıl arttığını. Konforlu arabadan, lüks evden veya diğer somut durumlardan bahsetmiyorum. Gerçek anlamda yaşam standartlarının artmasından bahsediyorum. Aldığın nefesin içinde gezinmesinin verdiği huzurdan, aceleci bir şekilde kendinden uzak yaşamamandan ve sahip olduğun değerlerin keşif yolculuğundan bahsediyorum. Deneyimlerinin artmasından, gerçekten mutlu olma deneyiminden bahsediyorum. Gerçekten mutlu olmak…
Zihninin, benliğinin gıdasıdır sevmek. Severek, sevilerek beslenir benliğin. Bilincin ve ruhun olması gerektiği gibi tepkileri ancak ve ancak sevgiyle birleşince verir. Seni sakinliğe dinginliğe de sevginin kendisi götürür. Aksi takdirde panikle, nereye gittiğini bilmeyen aceleci bir şekilde ömrünü sürdürür halde bulursun kendini.
Yaşamak istemediğin, deneyimlemek istemediğin durumlar içerisinde bulursun kendini bazen. Geri dönüşü mümkün olmayan bu süreçler genellikle hayatın rutin akışında olan stres faktörünün beraberinde sunduğu karmaşıklık ve endişelerle davranışlar sergilemek, yeni tutumlar oluşturmak veya kararlar almak neticesinde gösterir kendini.
Çok mu hata yapıyorsun? Almış olduğun kararlar seni tatmin etmiyor mu? Pek çok insanın hayal ettiği yaşama sahip olmana rağmen huzursuz mu hissediyorsun? Daha bilinçli, daha rahat, daha özgürce yaşam sürdürmek, hatalarını en aza indirmek istiyorsan sevginin sana sunduğu gücü keşfetmen gerekecek. Bu keşif yolculuğunu aceleye getirmemen gerekecek.
Bazı küçük ayrıntılar vardır ve o ayrıntıların içerisinde de sunulan şahane güzellikler vardır. Bunları keşfetmenin ana kuralıdır sevgiye sahip çıkmak. Seversen eğer başka bir boyutta göreceksin ağaçları, ormanları, denizi, havayı, suyu, toprağı, insanı ve yaratılan her bir zerreyi. Neden biliyor musun? Çünkü sevgi denilen o kavram sana tüm detayları keşfetmen ve onları görmen için fırsatlar sunar.
Ne kadar sevgiye sahip çıkarsan,
başarma özeliğin ve iyiliği
yaşatma enerjin o kadar artar.
bilincin sevgiye sahip olması,
bilgeliğin en kıymetli
hazinelerindendir.
İnsanın sevgiye ihtiyacı var
Sakın unutma:
Yaşamın sevgiye ihtiyacı var.
Öğrenmenin sevgiye ihtiyacı var.
Dinginliğin sevgiye ihtiyacı var.
Anlamanın sevgiye ihtiyacı var.
Karar vermenin sevgiye ihtiyacı var.
Risk almanın sevgiye ihtiyacı var.
Sevgiye sahip değilsen başaramazsın.
Sevgin yoksa yok olursun.
Sevgin yoksa eğer içinde bulunduğun hiçbir durum sağlıklı değildir. Sağlıklı olmamayı geçtim aldığın kararlar uyguladığın durumlar da senin değildir. Bir karmaşanın içerisinde, panik bir hayat yaşarsın, elin ayağına karışır, yaptığın hiçbir durum sana keyif vermez, boğulur kalırsın sevgisiz.
Senin adına ne olduğunu bile tam kavrayamadığın duygular karar almaya başlar. Sağı solu belli olmayan, gelgitleri olan, değişmekten bitap düşen ve her zaman da farklılaşmaya devam edecek, olduğu yerde kalmayacak sana istikrarlı bir mutluluk sunamayacak duyguların senden bağımsız kararlar alarak senin hayatını şekillendirecek. Güvensizliklerin olacak, korkuların olacak. Hayatının en önemli kararlarını anlamsızca alacaksın. Dönüm noktalarında bilinçsizce ilerleyeceksin sevgisizsen eğer. Bütün bu durumlara göz yumabilir misin?
Hayatına şekil verecek, seni bir yerden alacak ve başka bir yere götürecek kadar senin üzerinde etkisi olan ama bir o kadar da istikrarsız ne yapacağını kestiremediğin duygularının seni kontrol altına almasına izin verebilir misin?
Tabii ki izin veremez kimse ve böyle bir yaşantının içerisinde olmak istemez…
Gerçekten sevginin ne olduğunu öğrendiğin an, kendini tanımaya başlarsın. İşte o zaman attığın adımlar bilinçli olur, o zaman gerçek benliğin sana eşlik eder. Bu sebeptendir ki sadece bir kere geldiğin bu gurbet dünyasını sevgiyle yoğurularak yaşamalısın ki sana unutulmaz bir deneyim yaşama şansı sunsun evren.
Şunu da aklından çıkarma, içinde bulunduğun hayat senin karmaşa yaşaman için verilmedi sana. Bu hayat senin mükemmel deneyimler kazanman için sunulmuş bir imkân… Yaşamını karmaşaya dönüştüren paniğe, kararsızlığa, bilinçsizliğe, keyifsizliğe, duygularının yönetimi altına girdiğin durumlardır. Duyguların seni yönlendirmesinin yanlış bir şey olduğunu söylemiyorum. Duygularının sevgiden bağımsız bir şekilde hareket etmesinin tehlikeli olduğunu söylüyorum. Tüm bu kaos, karmaşa, acele ve paniğin sebebidir sevgiden uzak kalmak.
Yeri geldiğinde yalnız kalacaksın. Yalnızken hissedeceksin sevginin seninle olduğu. Doğanın içerisinde olacaksın ve yüzünü okşayan, teninde gezinen rüzgarı hissedeceksin. Yapraklarla rüzgarın dans etti o anda var olacaksın. Sende doğanın dansına eşlik edeceksin. Yalnız kalabildiğinde bunları yaşayabileceksin. Kendine yetebileceksin. Kendini sevecek, kendine sarılacaksın.