ADALAR

Merhaba ben halk içerisinde “Prens adaları” olarak bilinen adaların en büyüğüyüm. Sizlerle markalaşma serüvenimizi ben paylaşacağım. Öncelikle bilmenizi isterim ki bizim varlığımızın bilinirliği Antik Döneme kadar uzanmaktadır. O dönemlerde Demonisia (Halkın Adaları) olarak anılmaktaydık. Ancak, halkın adaları artık halk tarafından kullanılamaz oldu. Bizans imparatorluğu tüm adaları ele geçirdi ve marka konumlandırmamızın ilk adımları inşa edilen manastırlarla oluşmaya başladı. 7 yüz yıl boyunca imparatorların ve imparatoriçelerin sürgün yeri olarak kullanıldık. Bu kullanım şekli her ne kadar marka değerimizi zedelese de, diğer yandan marka bilinirliğimiz kulaktan kulağa yayılmaya başladı.

500’lü yılların sonlarına doğru marka bilinirliğimiz çok yükselmişti. İmparator II. Justin kendisi için adaların en büyüğünde bir saray yapmaya karar verdi. Bu saray sayesinde marka konumlandırmamız ve imajımız toparlanmaya başladı.Sürgün adaları konumlandırmasından uzaklaşmış hatta halk arasında Prens’in Adası (Prinkipo) adını almaya başlamıştık. Artık her şey yoluna giriyordu emin adımlarla markalaşmaya devam ediyorduk. Ta ki, Bizans döneminde taht kavgalarının başlamasına kadar. Bu taht kavgaları sürgünlerin oluşmasına sebep olmuş ve bu sürgün yeri olarak da bizler tercih edilmiştik. “Prens’in adası”ndan “sürgün adaları”na doğru gerileyen marka değerimizin düşüş dönemini yaşıyorduk. Bütün bunlar yetmezmiş gibi Kostantinopolis büyük surlarıyla koruma altına alınırken bizler terk edilmiştik ve her kuşatma girişiminde tarihimiz yıpratılmış ve marka imajımız zarar görmüştür. Ancak, Arap istilaları ve Haçlı seferlerinin yağmalarından bizi kurtaran ve bizim markalaşmamızı yeniden doğuran Osmanlı İmparatorluğu sayesinde güvenli bir ortama sahip olduk. Markalaşma serüvenimizde Osmanlı bizim göz bebeğimiz olmuştur.

Fatih Sultan Mehmet için bizim markalaşmamız her zaman çok önemli oldu. İstanbul’u fetih etmeden önce Kınalıada, Burgazada ve Heybeliada’dan sonra Büyükada’yı da hakimiyetine aldı. Fatih Sultan Mehmet sayesinde özelikle Büyükada, Osmanlı için önemli bir marka haline getirilmiştir. II. Abdülhamid’de adaların marka değerini artırmak için stratejiler geliştirmiş ve bu stratejilerin en başında bazı devlet görevlilerinin burada yaşamasını sağlamak gelmiştir. Bunun için konaklar ve yalılar inşa edilmiştir. Sadece Rumlar değil artık Türkler de bizlerin misafirleri olmuşlardı. Yaşayan insanların da bizlere kattığı değerlerden dolayı halkın yerleşim yerlerinden biri olmuştu. Özelikle maddi durumu yüksek olan insanlar marka değerimizin yüksek olmasından dolayı bizimle yaşamaya karar verir olmuştu. Devlet adalara ulaşımı görev edinmiş ve tüm halka kolayca ulaşım imkanı sağlamıştı.

Devlet görevlilerinin inşa ettirdiği yalılar ve köşkler günümüzde oteller olarak hizmet vermeye devam etmektedir. Dik yokuşların fazla olmasından dolayı bisiklet ve faytonla ulaşım sağlanmaktadır. Prens adalarının en büyüğü dünyaca ünlü etkinliklere ev sahipliği yaparken, sadece bizim değil İstanbul’un da marka imajı ve bilinirliği artmaktadır. ”Yorgi” ve “Hristos” isimleri verilmiş iki büyük tepeye sahip durumda bütün ihtişamımı korumaya devam etmekteyim. Tarihim, kültürüm ve doğal güzelliklerimle yerli ve yabancı misafirleri ağırlamaktan onur duyuyorum.