AFFETMEK
İnsanlar varlıklarını sürdürdükçe yeni hikayeler, yeni birliktelikler ve yeni ayrılıklar da var olmaya devam ediyor. Tüm bu süreçler her insanın kendi hikayesini oluşturmasını sağlıyor. Hikayeler yaşandıkça bazen bir yol yorgunluğu hissediyor insan hayatın içinden. Bu yaşantılar içerisindeki hikayeler, insanı çokça yaralamış da olabilir. Yaraların bazıları kendiliğinden kapanacak güçlükteyken, bazıları da derinlere işlemiş ve bu derinlik insanın hayatında iz bırakmış da olabilir. O iz her seferinde insanın karşısına çıkıp kendini hatırlatmaya devam ettikçe insanın içindeki yara sızlamaya devam ediyor da olabilir. Birçok insan hikayelerinden edindikleri tecrübelerle ceplerini hayal kırıklıkları, üzüntü, öfke ve acılarla doldurmuş olabilir. Peki bu duyguları yaşatan insanlar, topluluklar veya durumlar affedilebilir mi? Ne kazanır insan affettiği zaman? Affetmenin diğer bir manası da unutmak mıdır aslında? Bütün yaşanılanların üstünü çizerek yaşanmamış saymak mıdır? İnsanın içinde bulunduğu haksızlıkları maruz görmek midir? İnsanlar bazen öyle davranışlar sergiler ki, karşı tarafta öfke, güvensizlik ve samimiyetsizliğin oluşması kaçınılmaz olur. Bu duygularla birbirini çok seven ve birbirine bağlı olan iki insanın aniden düşman olmaları kaçınılmaz bir durum olur. Sonra beraberinde her iki taraf için de acı gelir. Her iki taraf da bu acılar içerisinde o bağlılıktan, o beraberlik ve birlikten uzaklaşmaya başlar. Olumsuz duygularla birlikte içleri içlerini yiye yiye, acı çeke çeke uzaklaşırlar birbirlerinden. Bu uzaklaşmalar bazen de ölene kadar bir araya gelmeyecekleri mesafeler açar. Bu aranın açılması ve tamamen kopulmasının altında yatan da şudur ki, insanlar barışmak yerine haklı olmaya çabalarlar ve bu haklı olma konusunda ısrarcı olmak, haklılığını ispatlamaya çalışmak birbirleri arasındaki beraberlikten, bağlılıktan daha mühim bir konu haline gelir. Gönülden seviyorlardır birbirlerini, birbirlerine çok da değer veriyorlardır ama artık birbirlerini lekeleme yarışına girmişlerdir. Bu yarış öyle bir yarıştır ki, biri bin yapar yarışı kazanmak için ve abartılı savunmalar, suçlamalar da birbirini takip etmeye başlar. İnsanlar bu durumları bu şekilde sürdürmeye devam ettikçe yaşam enerjisini kaybetmeye, kendini sevmemeye ve umutsuzluğa düşmeye başlar. Bilmez ki insan başkasını affetmedikçe kendisinin geçmek zorunda kalacağı geçitleri de yıktığını.
Yani insanın içinde bulunduğu bu durumdan kurtulmanın da yolu vardır elbet. Nefret etmekten, öfkelenmekten, kin beslemekten, intikam almak için girişimlerden değil affetmekten geçer bu yol. Acı çekmeyen insan bilmez affetmenin ne olduğunu. Yani elinde affetme şansı olan insanın sahip olabileceği bir kavramdır affetmek. Örneğin, sevdiği bir insanın yaptığı yanlış yüzünden o sevgi, beraberlik ve mutluluk durumunun ardından insanın içinde doğan öfkeyle “Her şeyi mahvettin, seni bir daha asla affetmeyeceğim” sözleri dökülür ağızdan. Aynı durum insanın diğer yakınları (anne, baba, evlat, akraba, arkadaş, kardeş…) için de geçerlidir. Öfke anında doğar bu acılar ve affetmeme sözleri, yeminleri de bu dönemde çıkar ortaya. Sonrasındaki intikam planlarının tohumları da tam olarak bu dönemde atılmaya başlar. Aslında intikam kavramı da kendi içerisinde ceza veren bir adalet kavramıdır. İntikam, insanın içinde dolaşan bir zehirdir bazen insan bunu farkında olarak besler bazen de ondan bağımsız büyür insanın içinde ve nesillerden nesillere geçme özeliğine bile sahiptir. Kan davaları gibi, intikam alınan insan da intikam almanın yollarını arar ve bir döngü içerisinde bu süreç devam eder. Oysa acının ve öfkenin dindirilmesi için affetmek gerektiği bilincine varmalı insan. Victor Hugo’nun da dediği gibi, “En anlamlı yemin söz vermektir, en büyük intikam affetmektir, en adi söz ‘hiç sevmedim’ demek; ve en güzel cevap gülüp geçmektir.” Ancak bu durumlar cesaret isteyen durumlardır. Sabır, erdem ve hayal gücü durumları da affetme durumlarını güçlendiren durumlardır.
Bilinmelidir ki affetme tokat atıldığında diğer yanağın uzatılması anlamına gelmemektedir. Yani zarar veren insanın yaptıklarını görmezden gelmek, ona zarar versin diye fırsat oluşturmak ve zarar verenin cezalandırılmamasını istemek değildir affetmek. Sözlük anlamına bakıldığında affetmek, “Birisine karşı kızgınlık, kin, nefret ve dargınlıktan vazgeçmek.” anlamı öğrenilir. Yani affetme durumunu uygulamak için kızgınlık ve dargınlıktan vazgeçmemiz gerektiği algılanmakta. Bu durumlardan vazgeçmek elbette insanlar için çok zordur. Ancak vazgeçme kavramının ne kadar önemli bir kavram olduğunu yeniden görmüş oluyoruz. Vazgeçme durumu, inkar etme, reddetme anlamlarını içinde barındırır ki, burada da vazgeçilmesi ve reddedilmesi gereken öfke, kin, nefret ve dargınlığın ta kendisidir. Böyle bir durumda ancak insanın taşıdığı o nefret yükü hafifler ve insan rahatlar. Affetme durumunu hayata geçirmek için insanın öyle dindar olması veya iyi niyetli olması da şart değildir. İnsanın kendisine ait olan veya diğer insanlarda olan iyi özelikleri araması ve iyi özelikleri bulması gerekiyor. Burada da anlaşılıyor ki, affetmeyen aslında insanın kendisi değil, durumun ta kendisidir ancak sadece yaşanan acıdan sorumlu olur insan. Zarar veren insan ile empati kurmak, onun içinde bulunduğu durumu çözümlemeyerek onu anlamaya çalışmak, yoğunluğu o kişiye değil de onun davranışlarına yoğunlaştırmak affetme durumunu daha ulaşılabilir kılacaktır. Başka insanların eksiklerini ya da hatalarını çok büyütmemektir affetmek. Hastalık durumundan kurtulup iyileşmeye doğru yönelmektir affetmek.
Affetmelerin en zoru nedir peki? İnsan en çok kimi veya neyi affedemez? İşte burada çok daha hassas bir konu giriyor devreye. İnsanın en zor affedeceği durum veya kişi de ta kendisidir! İnsanın kendisini affetmesine engel olan en dağınık ve bitirici duygudur suçluluk duygusu. Genelde insanlar hata yaptıklarında veya yaptıklarının hata olduklarını anladıklarında kendilerini suçlu hissetme durumunun tam ortasında bulurlar. Kendine kızmaya başlar insan ve hatta kendinden utanır. İçinde bulunduğu durumu, insanlara yaşattığı durumu kabullenemez, içi içini yemeye başlar. İçinde bulunduğu bu durumu da diğer insanların fark edip etmemesi önemli değildir. Bu durum insanın sırtına kendi kendine yüklediği ağır bir yük olur. Herkes o kişi hakkında “Mükemmel bir insan” düşüncesine sahip olabilir ama onun kendi hakkında düşündükleri farklı olabilir. Onun kendini nasıl gördüğü ile insanların onu nasıl gördüğü arasındaki fark ne kadar büyürse, insan o kadar suçlu hisseder kendini. Böyle bir durum içerisinde olan insanın da yapması gereken kendisini affetmesidir. İnsanın kendini affetme süreci de kendine kırgın ve kızgın olduğunu kabul etmesiyle başlar. Bu kırgınlık ve kızgınlık durumlarıyla geri dönüşü olmayan yollara girmek yerine bu durumları karşısındaki kişiye ifade etmelidir. Karşısındaki kişi de gerçekten seviyorsa ve değer veriyorsa eğer bu problemin çözümü için uğraş gösterir. Sevgi ile birlikte bu durumu aşmaya çalışmak insanın yaşadığı duyguları kendi içerisinde bastırmasından ve suçluluk duymasından daha önemlidir. Affetme, menekşenin kendini ezen ayaklara, anında bulaşan güzel kokunun kendisidir.