AHLAK

Konuşulmadan yaşanan, konuşulmadan belirlenen ve tüm toplumda kabul gören bir unsurdur “ahlak”. Toplumdan topluma özelikleri ve üstlendiği roller değişiklik gösterse de, toplumun yapı taşlarını belirler. İnsanlar doğduğu andan itibaren büyüdüğü, yaşamayı öğrendiği ve sosyalleştiği toplumda kendiliğinden öğrenir “ahlak” kavramını.  Yani, bir toplumda yüz kızartıcı bir durum, bir başka toplumda insanlar tarafından kabul edilen bir hal almışsa eğer orada o durum yüz kızartıcı durumdan çıkmış olur. Kültürlerin oluşumu da toplumların ahlak yapılarına göre şekillenir. Farklı toplumlarda insanlar farklı “ahlak” kavramları edinmiş olabilirler. Özelikle günümüzde büyük şehirler çok fazla medeniyete ve topluma ev sahipliği yaptığı için çok fazla farklı “ahlak” kavramını benimseyen insanların da bir arada yaşadığını gözlemleyebiliyoruz.

Bazıları için hayati olan durumlar, bazıları için sıradan durumlar olabiliyor. Örneğin bir insanın sevdiğinin her durumunu merak edip ona yansıtmadan onu kontrolü altına alması ona iyi gelirken, bu durumu yaşayan karşı taraf başka bir çerçeveden baktığı için tamamen ahlaksızlık olarak nitelendiriyor olabilir. “Özelime kadar girdin” diye karşı tarafa oldukça sert bir tepki veriyor ve hayallerini, geleceklerini tüm planlarını birden bire silip atabiliyor. Sadece bir ahlak kavramı çatışması yüzünden aydınlık günler yerini karanlık günlere bırakıyor. İki tarafın büyüdüğü, yetiştiği, birlikte zaman geçirdiği taraflar da kendi taraflarına hak veriyor ve kendi taraflarının göstermiş olduğu tepkinin doğru olduğunu savunuyor. Oysa bu kendi içerisinde büyük bir çatışma ve var olan tüm olguları harcama durumunu ortaya çıkarıyor. Bu gibi durumlarda iki taraf için de yapılması gereken tek bir durum vardır aslında. Eğer taraflar tüm planlarını kendi gelecekleri üzerine yapmışlarsa, kendi ahlak yapılarını da keşfetmek için bir öğrenme sürecine girmelidirler. Bu süreç sayesinde öfke anlarını kontrol edebilir ve sahip oldukları tüm değerleri kontrol altına alabilirler.

“Ahlak” tam olarak insanlara nasıl mutlu olacağını gösteren bir kavram değildir; ancak o insanlara kendilerini mutluluğa nasıl hazırlayacağını öğretir. Birbirine çok yakın kültürlerin bile kendi aralarında farklılıklar göstermesi olası bir durumdur. İnsanlar genellikle ahlak yapılarını bir çatışmaya girdiklerinde ortaya çıkarırlar ve bu ortaya çıkma aşamasından sonra insan pişmanlık yaşıyorsa eğer çatışmalar insanların birbirini benimsemesine yardımcı olur. Tam tersi durumlarda da bu çatışmalar insanların birbirlerinden tamamen kopmasına da sebep olabilir. Yani, ahlak farklılığı oluştuğu durumlarda insanların birbirlerine vermiş oldukları değerlerin de seviyesi ortaya çıkar. Eğer bu değerler, ahlak değerlerinden fazlaysa iki taraf da kendi içinde ortak bir yol bulmak için çabalar ve değerlerini sürdürmeye devam eder. Ancak, devreye kişinin egosu ve gururu giriyorsa ve bu ego ve gurur karşıdaki kişiden daha ağır basıyorsa saygı denilen kavram ortadan kalkar. Çatışma ayrılma ile sonuçlanır. Çatışmalardan doğan birleşmelerin gücü ayrılmaya yenik düşer. Gurur ile insan göğe yükselemez. Alçakgönüllü olmakla da işi bozulmaz. Gurur faydasızdır. O insanları kendinden soğutur. Alçakgönüllülük ise insanı yüceltir.

Ahlakın ana unsuru iyi niyettir. Bir davranışın doğurduğu sonuçlar her ne kadar kötü, olumsuz ve yıkıcı olsa da onun en başına bakmak gerekir. İyi niyet, toplumdan topluma hatta kişiden kişiye bile değişen bir kavram olmasına rağmen sonrasında kendini belli eder. Bir durumun sonucunun yıkıcı olduğunu bile bile yapmışsa insan ancak o zaman iyi niyetli olmadığını anlarız. Bunun dışında sonuçlarını kestiremeden kendince yapılan ve sonucunda yıkıcı ve olumsuz etkiler elde eden insanların kötü niyetli olduğunu söyleyemeyiz. Kötü niyetli olmayan bir davranışı da sonucu ne olursa olsun, cezalandırmak haksızlık yapmaya girer ki sonucunda birçok pişmanlığı beraberinde getirir. Yani kısacası “ahlak” için, “davranışlarımızın ‘iyi’ ye uygun ve ‘kötü’ den uzak olması için kurallar koyan bilgi alanıdır” diyebiliriz.