BAYRAMPAŞA
Merhaba, ben Bayrampaşa, benim varlığım ilk olarak Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fetih etmesiyle ortaya çıktı. Aslında zamanlarda şehir merkezine uzak olduğum için askeri yığınak ve karargah olarak kullanılıyordum. Bu kullanım şekli her ne kadar marka değerime katkı sağlamasa bile, ilerleyen zamanlarda askeri hastane ve kışla inşası benim marka kimliğimin oluşmasını sağlamıştı. Artık yaşanabilir bir bölge haline gelmiştim. O dönemlerde Osmanlı’nın Balkan ülkelerinde varlık göstermesi son buluyor ve Balkan ülkelerinde yaşayan Müslüman insanlar İstanbul’a göç etmeye başlıyordu. Artık sur içi İstanbul halkına yetersiz gelmeye başlamış ve insanlar merkezin dışına yerleşmeye başlamışlardı. Hastanenin ve kışla binalarının var olması benim marka itibarımı güçlü kılmış ve Balkanlardan gelen insanlar ağırlayabilecek konuma gelmiştim.
Tarımcılık benim marka konumlandırmamı oluşturuyordu. Tarım işiyle uğraşan insanlar hedef kitlem olmuş ve bu hedef kitleye marka kimliğim altında sunabileceğim imkanları aktarıyordum. Belli bir dönemden sonra sanayileşme ve kentleşme süreci benim tarım ile ayakta kalamayacağımı gösteriyordu. Yeni bir marka stratejisi geliştirmem gerekiyordu. Radikal bir karar alarak marka konumlandırmamı sanayi ve ticaret ağı oluşturarak değiştirmeye karar aldım. Bu değişim tarımı geri plana atarak hızla gelişen İstanbul markasına ciddi anlamda sanayi gücü sağlamış oldu. Ticari ve sanayi kaygılarım yüzünden tarihi bir kenara atmış oldum. Bu ihmal sürecinin ilerleyen zamanlarda karşıma çıkacağını hiç planlamamıştım. Ancak, markalaşma o kadar da kolay bir süreç değildi ve maalesef sadece sanayi bölgesinden ibaret kaldım. Bu yüzden artık yerleşim yerinden çok sanayi bölgesi olarak atıl kaldım. Çok zaman geçmeden, şehre uzak olduğum ve çok fazla yerleşik insana ev sahipliği yapmadığım için Bayrampaşa Cezaevi tam da marka kimliğimin göbeğine inşa edildi. Bu cezaevi benim bütün marka itibarımı zedeledi.
Yeni bir strateji belirlemeli ve insanlara kapılarımı açmalıydım. Aksi taktirde tüm rakip şehirler gelişirken ben bir köşede atıl olarak kalacaktım. Neyse ki, kısa zaman içinde tüm İstanbul’u Türkiye’ye açan kapıların inşası benim bölgemde kuruldu. Bayrampaşa Otogarı ile hizmet vermeye ve marka bilinirliğimi artırmaya başladım. Yeni park alanları ve ailelerin sosyalleşebileceği alanlar inşa edildi. Bu süreç marka kimliğimin iyileşmesine sebep oldu. Marka kimliğim geliştikçe yerleşik insanların sayısı arttı ve sonunda Bayrampaşa Cezaevi kapatıldı. Markalaşma serüvenim devam etti. Çağa ayak uydurmaya başladım AVM hizmetiyle hem yerli hem de yabancı konukları ağırlamaya başladım.
Tüm bu gelişmelere benim marka değerimi artırıyordu ama hala bir savunma içerisinde yaşamaya devam ediyorum. Marka değerimin kaybolmaması için göstermiş olduğum bir savunma sadece bu. Oysa ben Bayrampaşa olarak birçok tarihi yapıya, geçmişe ve hikayeye ev sahipliği yapmaktayım. Sadece insanların alışveriş yaptığı, eğlence parkalarında zaman geçirdiği yerlerden ibaret olmak istemiyorum. Buraya gelen insanlara tarihi, bilimi ve sanatı sunmak istiyorum. Tüm bu imkanlara sahip olmama rağmen bir köşede atıl kalmak bana yakışmıyor.