Bilinçli Bir Sevgi Durumu, Aceleci Sahip Olmaktan İyidir
Karşına sihirli lambanın cini çıksa ve dese ki sana, “dile benden ne dilersen” zihninden bir sürü dilek geçer ve hangisini seçeceğine karar veremezsin ama aynı anda bir sürü şeyin olmasını istersin değil mi?
Elbette bugüne kadar emek harcadığın başka projelerin, hayata dair planların da var. Emek harcayıp sonunda sahip olmak istediğin o durumlara hemen sahip olmak istediğin çokça talebin de olabilir. Mutlaka da vardır hemen olması için uğraştığın çalışmaların.
Anlatmak istediğim o uzun vadede hazırlandığın, düşlerini kurduğun, planladığın, stratejiler yürüttüğün programlar değil. Yani ben sonrasını anlatmıyorum tam da şuanı anlatmaya çalışıyorum. Örneğin bugün katılman gereken bir görüşme var veya bir seminerde konuşmacısın ama katlanamayacaksın. Hemen olsun da geçsin diye geçirirsin içinden, şu konuşma, şu seminer, mesai ve her neyse biran önce bitsin, trafik derdi de çekmeyeyim, konforlu alanıma ulaşayım yemek sefası falan da bitsin pijamalarımı giyineyim portakal tabağımı alayım televizyonun karşısına geçip keyfime bakayım dediğin anlardan bahsediyorum. Hayat bu ya işte sen bitmesini istedikçe uzar o katlanılmaz durumlar. Seminerde modaratör uzatır konuşmasını, diğer konuşmacılar kendi aralarında anlamsız bir diyalog yaşarlar ve her kelime her cümle sana daha da batmaya başlar geçmek bilmez zaman. Trafik alabildiğince uzar, olduğun yerde saymaktan radyoda dinlediğin programlar bile seni daha da strese daha da telaşa sürükler. Sen acele ettikçe her şey inadına yavaşlar. Hayat, bu yavaşlamayı da gözüne gözüne sokar insanın. Sınırlarını zorlar, sabrını zorlar en ufak bir terslikte patlarsın. Hiç bitmeyecekmiş gibi olan bu süreçler seni strese doğru sürükler de sürükler.
Oysa sen ne yaparsan yap o akışında devam ediyordur ve sana sonsuza dek devam edecekmiş gibi gelen bu süreçlerin de bir sonu vardır.
Seni kahreden, strese sokan, gerginlik içerisinde biran önce bitsin diye beklediğin bu süreçlerin sebebi sevgi kavramının tam olarak sende oturmaması olabilir mi? Gerginsin, endişelisin, çok iyi bildiğin konuların bile içerisine dâhil olmuyorsun, canın sıkkın ve kurtulamıyorsun bu durumların içerisinden. Çünkü sevmiyorsun, çünkü acele ediyorsun, çünkü bir anlam katmıyorsun içinde bulunduğun zamana. Öylesine gelip geçiyor. “Biran önce geçsin de koltuğuma uzanıp rahatlayayım” düşüncesindesin. İşte kontrolü kaybetmiş bir paraşütçü gibi uçurumdan yere çakılmak üzere düşüyorsun böyle bir durumda. Gariptir ki planların da tutmuyor. Üzerine emek harcadığın uğraştığın o hayaller de senin istediğin yönde şekillenmiyor.
İşin sonuna geldiğinde “ben bundan daha fazlasını hak ediyorum” diye geçirirsin içinden.
Şimdiye kadar anlattığım şeyler eninde sonunda fark ettiğin ve bildiğin bölümler… Yaşam hiç boş durmuyor. Hep yenilikler sunuyor sana. Yeni fırsatlar, yeni hayatlar, yeni olasılıklar derken bir sürü farklı “yeni” sunuyor. Maalesef sen bu aceleciliğin yüzünden hepsini kaçırıyorsun. Maalesef sen içinde bulunduğun durumları anlamlandırmadığın için belki de hayatını kökten değiştirebilecek mükemmel olasılıkları görmezden geliyorsun, yanından geçiyorsun, sana çarpıyor ama sen oralı olmuyorsun, sıkıca tutup sarıp sarmalamıyorsun. Sevmezsen yaşamayı, sevmezsen içinde bulunduğun anı böyle sürüklenip gider oluyorsun işte. Yaşantını çok başka yere taşıyabilecek kararları bile bu stresten, bu sevmeme durumundan dolayı ıskalama olasılığın oldukça yüksek.
Belki de yaşamının sonuna kadar o biran önce bitsin diye uğraştığın seminerde geçen bazı detayların senin için ne kadar önemli olduğunu hiç kavrayamayacaksın. Yaşantını tam da senin istediğin boyuta taşıyacak o imkânı nasıl göremediğini belki de hiç fark etmeyeceksin.
Sevgi aynı zamanda detayları görme sanatıdır. Şunu da aklından çıkarmamalısın ki senin hayatını veya içinde bulunduğun durumları anlamlandıracak kavramlar da işte o detayların içinde saklıdır. Çünkü hayatını değiştirecek fırsatlar küçük detaylardadır ve maalesef sevmeden detayları fark etmen olanaksızdır.
Gel biraz da detayların bize neler sunduğuna bakalım. O içinden çıkamadığın çaresiz durumlar var ya hani. İşte onların çözümü detayların içinde gizlidir. Detay çaresizlikten kurtulmayı sunar sana. Yeni bir bakış açısı kazandırır hayatına. Hiç olmadık bir detayda hiç aklına gelmeyecek yeni bir düşünceye sahip olursun. Ama yineliyorum unutma detay sevgiyle bakmadan görebileceğin bir şey değildir. Yani detayın içerisinde sevgi yer almaktadır, sevginin içerisinde de detay. Haliyle bu da sana bilgelik, anlam ve değer katacaktır.
Şimdi detayın nasıl görüneceğini nasıl hayatımıza dâhil edeceğini görmüş olduğumuza göre artık hayatını da normal akışına sokma fırsatını da yakaladın demektir. Yüklerinden kurtulma zamanın geldi. O öfke yükünden, biran önce bitsin kaygısından, stresten, acelecilikten, tartışmalardan, birden bire parlamalarından arınma zamanın geldi. Daha net görebilirsin çevrende olup biteni, daha şeffaf olur artık yaşantın sevgiyle beraber. Sadece kendi yaşantını değil, çevrende olup bitenleri, geçmişte olanların anlamlarını hatta gelecekte seni bekleyen güzellikleri veya olasılıkları da daha net bir şekilde görebilirsin artık. Unutma acele etmeyeceksin ve değer vereceksin. İçinde bulunduğun ana değer vereceksin. Zamana değer vereceksin. Uğraştığın konuya değer vereceksin. Bu değer vermeler senin olası tehlikeleri veya olası fırsatları gözlemlemeni ve önceden sezmeni sağlayacak artık daha kararlı daha istikrarlı adımlar atabileceksin. Sevginin ve değer vermenin sende var ettiği en güzel gelişmelerden biri de farkındalığının artması olacaktır. Farkındalığın artınca da içinden çıkamadığın durumların nasıl çorap söküğü gibi çözüldüğüne şahitlik edeceksin.
Yenidünya, insanları hep koşturmaya sürüklüyor. Köpek balıkları gibi oldu yenidünya insanı. Dursa ölecek sanki. Tıpkı köpek balıkları gibi neredeyse uyurken bile hareket etmeye koşturmaya devam edecek. Zaten günümüzün en büyük sorunlarından biri de bu koşturmaca içerisinde kaybedilen değerler. O kadar panik halinde ki yenidünya insanı içinde bulunduğu durumları bile koştur koştur çözmeye çalışıyor. Oysa detay görmeden nasıl çözebilir ki. Çözüm odaklı olduğunu zannederek daha da bozuyor her şeyi. İşte bu koşturmaca insanın en önemli özeliklerinden biri olan çözebilme kabiliyetini de kaybettirdi. Neydi kural; detayı göreceksin. Detayı nasıl göreceksin; içinde bulunduğun anı severek göreceksin. Ne sevgi kaldı ne de detayları görmek kaldı. Varsa yoksa tüketmek var elde. Koştur koştur nereye gittiğini bilmeden aceleci bir nesil türedi.
Acelecilik ve telaş yüzünden alınması gereken kararları da alamıyor artık bu yeni nesil. Doğru yerde doğru hamleyi yapamıyor. Oysa doğru kararlar aceleyle değil akıllıca, sağduyuyla alınan kararlardır. Sağduyu ve akıl da koşturarak olup biteni üstünkörü isteksizce inceleyerek hatta yanından geçerek sahip olunan meziyetler değildir. Onların da çalışma metodolojisinde sevgi vardır. Bir karar alacaksan kendini oraya vereceksin, o anı koruyacaksın, parçalamayacaksın zihnini, sadece ilgilendiğin konuya odaklanacaksın. Maalesef insan hayatıyla ilgili almış olduğu en önemli kararlarda bile bu basit ama bir o kadar önemli olan ayrıntıları atlayarak kararlar alıyor. Sonrada pişmanlıklar peşi sıra takip ediyor. Bir pişmanlık diğerini doğuruyor, diğeri diğerini ve bu böyle sürüp gidiyor, gider de. Sen “dur” demeyene kadar bu kervan böyle ilerler. “Dur” diyebilmen için içine döneceksin işte orada seni bekleyen asıl benliğin, “biraz yavaşla dostum” diyecek sana. “Bak hayatta seveceğin ne kadar çok şey var, bu kaostan kurtulman için biraz detaylara bakınmaya ne dersin?” diyecek.
Seni senden daha iyi kim bilebilir ki? Kendinle bir tartışma içerisinde olduğunda seni en iyi anlayan ve sonra seni sakinleştiren içindeki senden başka kim olabilir ki? Kimseye söyleyemediğin, açamadığın o senin en mahrem yerlerini yine senden başka kim bilebilir ki? Her koşulda seni destekleyen ve senin yanında olan senden başka kim olabilir? Biraz dur ve düşün şimdi; bir arabadasın ve bu araba oldukça hızlı yol alıyor ve sen de arabayı kullanan kişisin. Yoldan başka hiçbir yere odaklanamazsın değil mi? Hayatın söz konusu en ufak bir dikkatsizlikte yaşamını yitirebilirsin. Unutma sakın, yaşam sonunda varacağın yer değildir, o son süratle hız yaptığın, “biran önce bitsin” dediğin sürecin, yolculuğun ta kendisidir yaşamak. Bu kadar hızlı sona giderken yol kenarındaki doğa manzaralarını, ağaçları, dağdaki çiçeklerin renklerini, gökyüzünde dans eden kuşları görebilir misin? Neredeyse imkansız. Oysa ağaçlar çeşit çeşit meyveler sunuyor sana, insanlar var o geçtiğin yollarda gülümseyen kucak dolusu sevgi barındıran insanlar. Şimdi söyle bana bu panikle, bu aceleyle doğanın sana sunduğu sevgiyi, ağaçların kendinden sunduğu değerleri, insanların o sıcak bakışlarını yaşatabilir misin kendinde? Tıpkı asfalt yoldaki şeritlerin tek bir çizgi gibi görünmesiyle oluşan illüzyon oluşur sende. Her şey tek tipleşir, her şey aynı olur, sıradan olur. Detaylarda gizlidir yaşamın sırrı. Yaratılmış her bir detay senin hizmetine sunulmuştur ama sen bunları es geçmeyi tercih ediyorsun. Oysa şu panik halden bir kurtulsan, için ilahi güçle dolacak. Sevginin ta kendisidir bu ilahi güç. İçin neşeyle, yeni fikirlerle, arzularla, coşkuyla dolacak. Maalesef bunların hiçbiri hiçbir şey ifade etmiyor senin için sen son süratle en ilerisine odaklanmışsın.
Yine de tekrarlayayım, yaşamak sevmek demektir. Sevmek de hızlı bir araçta yol alırcasına ilerleyerek denk gelemeyeceğin kadar dingindir. Sevgiyle tanışınca hayatının fırsatlarıyla, yeni imkânlarla ve ilhamla da tanışmış olursun.
Biraz düşün, nedir bu paniğin sebebi?
Neye yetişmeye çalışıyorsun?
Kaçırmaktan korktuğun şey ne?
Bunları buraya not al.
Buraya ne yazdıysan unutma ne olursa olsun o hızlı arabanın içerisinde giderken kaçırdığın fırsatların kendisidir seni buradaki hedeflerine götürecek. Sen hız yapmaya devam ettikçe buraya yetişme sürecin daha da uzayacak. Bundan daha kötüsü durmazsan, yavaşlamazsan tünelin sonunda gördüğün ışığın çıkış olmadığını sana senden daha hızlı gelen bir tren olduğunu da göreceksin. Ne olursa olsun yaşam bu, öyle her istediğini hemen vermeyebilir sana. Yolunda gitmeyen bir şeylerle karşılaşman da mümkün, hiç planlamadığın daha önce düşünmediğin bir sürü sorun da sıralı olarak peş peşe de çıkabilir karşına bu da olası bir durum…
Hayatında cilvesi bu, seni biraz zorlayacak tabii. Zorlandığın anlarda ani kararlar almayıp, o durumları kabullenip, telaşlanmadan bu işlerin içerisinde çıkamayacağını düşünüyorsun. Yapma böyle. Sen telaşlandıkça, gerildikçe, hemen neticeye kavuşturma çabasına girdikçe sana çözüm olmak için bekleyen fırsatlar yol kenarındaki ağaçlar gibi olur senin için. Önünden hızlıca geçersin ama fark etmezsin bile. Belki de o ağacın meyvesidir, oradaki bir bitkidir senin derdine derman olacak olan.
William Shakespeare’in kuruduğu şu cümleyi düşün:
“Hızlı koşan düşer, yavaş ve zekice ilerlemek gerekir.”
Mutlaka tökezlersin acele ettiğin zaman ve mutlaka düşersin fark edemediğin bir engele takılarak. Hızlı koştuğun içinde hiçbir el uzanamaz sana seni düştüğün yerden kaldırmaya. Yalnızlaşmışındır o kadar yalnızlaşmışsındır ki kendine bile destek olamayacak kadar aciz olursun. Kendinden uzaklaşırsın panik halinde. Zekice, gözlemleyerek, tadını çıkararak inceleyerek, severek ve deneyimleyerek ilerlediğinde nerede nasıl düşeceğini öngörebildiğin gibi düştüğünde nasıl kalkman gerektiğini de hayat öğretiyor sana zaten. Sana sevginin içinde durup bekleyen çözümler lazım. Seni ayağa kaldıracak seni kucaklayacak çözümler orada. Onları es geçiyorsun panik halinde ilerleyerek. Vaktinde yaşanması gerekene hemen sahip olmak istiyorsun. Vaktinde yaşanması gerekene hazır olmadan ona sahip olursan yapayalnız kalırsın.
Hırs yaptığın, ilk davrandığın, herkesten önce kalkıştığın için başarılı olduğunu sanma, bu büyük bir yanılgıdan ibaret sadece. Başarıyı gerçekten tadınca anlayacaksın asıl olan başarı senin tadını çıkararak yaşadığın sürecin sonunda gelendir. Diğerleri ise karşılığında yaşamının bir parçasını vererek satın aldığın ürünlerden ibaret.
“Detayları benimseyen kazanıyor
Acele etmeden yaşayan ulaşıyor.”
Bazen dinlemek gerekiyor. Bak yaratıcı iki kulak bir ağız vermiş demek ki denge iki kere dinlemek bir kere konuşmaktan geçiyor olabilir. Bazen oturup dinlemek gerekiyor bazen, sessiz kalmak gerekiyor. Hiç sessizliğin sesini dinledin mi? Garip gelecek belki sana ama sessizliğin bir sesi var huzurlu ve sana bir şeyler anlatıyor o ses. Sana sevgiden bahsediyorum. Sevgiyle yaşamaktan bahsediyorum. Sevgiyi merkezine koymandan bahsediyorum. İşte bu sessizliğin sesi sana şunları fısıldıyor, “kalbin ve zihnin işbirliği yapmalı” diyor. Bunu sana söylerken kalbin ve zihnin çoktan diyaloğa geçmiş bulunuyorlar bile zaten. İşe içindeki bilge de o diyalogla birlikte hayat buluyor. Yani anlayacağın tek başına kalbin değil sevgiyi doğuran ya da tek başına zihnin değil. İkisinin mükemmel uyumuyla birlikte sevgiyi doğuran da yaşatan da tam olarak sensin. Kontrolleri eline alma zamanın gelmedi mi sence de? Yaşamının kontrolü neden başka yerlerden yönetiliyor neden sahip çıkmıyorsun benliğine, sevgine ve kendi değerlerine?
Kalbinin ve zihninin kurduğu iletişim sonucu doğan sevgiden ve benlikten söz ediyorum sana. Unutulmamalı ki iletişimin en önemli faktörlerinden biri de “gürültü” faktörüdür. Kalbin zihnine ulaşana kadar araya giren o kadar farklı kavramlar olacak ki bu sende bir karmaşaya sebep olacak. Doğru kanaldan doğru mesajı alıp etkiye ulaşmak elbette kolay değil. İşte burada devreye sen giriyorsun. Gürültüden uzaklaşman gerek. Kargaşadan, kaostan, farklı iletişim kanallarından aldığın farklı bilgilerden uzaklaşman gerek. Sosyal medya detoksuna ne dersin? Biraz uzaklaş mesela maruz kaldığın o gürültülü ve neredeyse kimsenin kendisi gibi olmadığı ortamdan. Sessizliğin sessini dinlemek öyle kendi kendine olmuyor. Bunun adına “meditasyon” diyebilirsin veya sana ne güzel geliyorsa öyle isimlendirebilirsin ama bu durum bir süreç ve bu sürecin yöneticisi de sensin. Kontrolü sosyal medyaya veya başka gürültü kanallarına verme. Kontrolü eline al ve kalbinle zihnini bir araya getirmek için sessizlikte kal detoks yap. Maalesef sen gürültüye maruz kaldın, kendinden uzaklaştın ve içinde neler olup bittiğine hâkim değilsin. Bu sebeple kendiliğinden doğmayacak sevgi kavramı senin içinde. Sevgi kavramını kabul etmen, sindirmen ve yaşaman biraz zaman alabilir bu çok normal. Bir yerlere yetişmeye çabalamak yerine kendinle tanışmayı dene. Biraz emek harcayacaksın bu uğurda. Zaten bundan sonra da sık sık sevgiye ulaşmanda ne tarz bir emek harcayacağını anlatmayı deneyeceğim.
Kalbin ve zihnin iletişim kurmasıyla içinde sineye çekilen bilge kendini göstermeye başlayacak. İşte işler de o zaman başlayacak zaten. Yani kendini o zaman keşfetme serüveninde bulacaksın. O bilge kişiliği sakın ola görmezden gelme e mi. Seni en doğru şekilde yönlendirecek olan içindeki bu fısıltılardan gelecek.
Kararsızlığa mı düştün? Kendin için bir dönüm noktasında mısın? İşte o zaman içindeki bilge kendini gösterecek içinden derinlerden bir yerlerden sana bir şeyler aktaracak (gürültü faktörünü atlama ve onu en aza düşürmeyi ihmal etme) bu gibi durumlarda onu dinle. Senin için en doğru kararı ve hangi yönü tercih etmen gerektiğini o bilge kişi söyleyecek sana. Gürültülü, kalabalık, yoğun ve karmaşanın içerisinde sesini çıkarmaya çalışsa da bilgenin sesini duyman çok zor. Belki de o kadar gürültüye, kalabalığa maruz kaldın ki bilge sana seslenmekten bitap düştü sesi kısıldı ve şimdi ne yapsa ne etse de sesini duyuramıyor sana. Bu yüzden sana sosyal medya detoksu öneriyorum. Biraz dinlensin içindeki bilge. Bu yüzden sana sessizliğin sesini dinlemeyi öneriyorum. İyileşme sürecine girsin bilge biraz. Kalp ve zihnin diyaloğudur o bilgenin ilacı, gıdası ve yaşam kaynağı. Onu yaşam kaynağından mahrum etme. Sen bugüne kadar o kalabalıktaki farklı sesleri dinledin, onların düşüncelerine kulak verdin ve sonuç olarak kendinden uzaklaştın. Biraz dön bak kendine biraz kendinle ilgilen biraz da kendini sev. Senden çok bir şey istemiyorum görünürde kolay gibi görünse de kendini sevmen kendinle yüzleşmen o kadar kolay değildir ama ben senden dışarıya harcadığın zamanın bir kısmını biraz da içine yatırım olarak kullanmanı istiyorum.
Bugüne kadar seni etkileyen kavramlar genelde dış kaynaklı oldu. Sonuç ortada dış kaynaklı rehberin gösterdiği yoldan gittin ve kayboldun bu çok normal. Sen daha önce hiç adalara gitmemiş birinin adalar rehberliği yaptığını gördün mü? Prens adalarını gezdirdiğini, oranın hikâyesini anlattığını ve kaybolmadan insanları vapura bindirip turu tamamladığını? Bu çok saçma olurdu değil mi? Böyle bir rehberi kabul edip onun peşinden gider miydin? Bana “hayır” deme sakın. Tam da bunu yapıyorsun. Senin hayatınla ilgili insanlar o kadar çok şey söylüyor ki o sesler seni bir yerden bir yere savurup duruyor. Bu adalara gitmemiş rehberin peşinden gitmek gibi bir şey. Hayatındaki en büyük yanlışları da bu dış kaynaklı rehberleri tercih ettiğin için yapıyorsun zaten. Diğer sesler tarafından etkilenmeyi daha çok önemser oldun iyice. İçindeki bilgeyi de küstürdün. Burada bahsettiğim dış kaynaklı rehber sadece insanlardan ibaret de değil sosyal medya, siyaset, haberler ve buna benzer diğer seslerden bahsediyorum.
Bu durumların etkisinde kalarak aldığın hiçbir karar senin kararın değildir. Tam olarak bu durumların kendilerinin aldığı kararlardır. Yani seninle çok da alakası yok bu durumların.
Aynı şekilde dış kaynakların etkisinde kalarak kat ettiğin yol da senin geçtiğin yollar değildir o dış kaynakların ilerlediği yollardır.
Gürültüden etkilenerek kalkıştığın eylemler de senin eylemlerin değil o gürültüyü çıkaranların eylemleridir.
Anlamlı ve anlayışlı bir yaşamın olsun istiyorsan seveceksin, önce içindeki bilgeyi seveceksin. İçindeki bilgeye nasıl hayat vereceğini anlattım. Gürültü faktörünü rehber almayacaksın, sessizliği tercih edeceksin, gerekirse meditasyon, gerekirse de detoks yapacaksın ve sonrasında kararını alacaksın. İşte o zaman göreceksin hayatındaki en sağlıklı kararların ne şekilde alınıyor olduğunu.
Bu durumu sakın yapayalnız kalmakla karıştırma birbirine. İç sesini ortaya çıkarmak, sevgiyi yaşatmak, yapayalnız kalmakla öz benliğini yaşatmak arasındaki bir nakıştır. Nakış işlemeyi bileceksin, koparmadan zedelemeden ilmek ilmek dokuyacaksın. Bu dengeyi kurduğunda içindeki bilgeye hayat veriyor olacaksın.
Dışarıdaki o karmaşanın gürültüsüne maruz kalmamanın mümkün olmadığını da göreceksin zaten. İçindeki bilgeyi öyle güçlendireceksin ki o karmaşada, o gürültüde bile sana sesini duyurabilecek olmalı.
Günümüz dünyasında gürültüden tamamen uzaklaşmak çok zor bunun farkındayım. Ama senin içinde şarkı söyleyen bir kâinat var onu da görmezden gelmemelisin. O şarkıyı bozan faktörler gün geçtikçe artıyor. Her şeyden uzaklaştığında bile yanı başında olan cep telefonunun sana taşıdığı bir çağrı bile senin o muhteşem orkestrayı dinlemene mani olabiliyor.
Sessizliği yakalayabilmenin yöntemlerini biraz da paylaşayım seninle:
- Zihnin ve kalbinin birleşmesini sağlayacaksın
- Diğer insanları dinleyeceksin ama onların seni yanlış yönlendirmelerini benimsemeyeceksin
- Sevmeyi seçeceksin
- Kafanda canlandırdığın o gergin ve aceleci karakterden uzak duracaksın, onu alt edeceksin
- Yaşamın yolculuk olduğunu unutmayacak, sonuca ulaşmak için hız yapmayacaksın
- Senden bağımsız gelişen durumlara bağlı kalıp karar almayacaksın
- Senden bağımsız gelişen durumlara bağlı kalıp yol almayacaksın
- Hedefin olmayan bir işe kalkışmayacaksın
- Var olan bir şeye kendi önyargını katmadan olduğu gibi algılayarak yaklaşacaksın
Konuşmadan önce düşüneceksin ki, konuştuktan sonra düşünmek zorunda kalma. Unutmamalısın ki, düşünmeden konuşulan her söz sana bir tokat gibi geri dönebilir ve bunun altından kalkamazsın. Bu tokadı yemenin ve altında ezilmenin sebebi de içinde beslediğin o hız tutkusudur. Uhuletle hareket edeceksin ki sevgi sebeplerine ulaş nerede olursa olsun o sebepleri bul. Sevgiye sahip olduğunda yaşamının aslında ne kadar güzel, düzenli, kolay ve yumuşak yaşanabildiğini tecrübe edeceksin.
Zaten bu dünyanın sana yüklediği sorumluluklar gerçek anlamda çok fazla. Bunların ağırlığının altından kalkmaya çalışırken düşüncelerinde, içinde var olamayan durumları da kendine yük etme. Sevgiyle, kendi içindeki bilgeyle iletişime geçtiğin zaman göreceksin ki bugüne kadar neleri neleri yük etmişsin kendine anlamsızca. Aslında hayatın o kadar da zor olmadığı keyif alarak yaşanabilir bir seviyeye geleceğini göreceksin bu yöntemleri kullandıkça.