ÇARESİZLİK

İnsan bazen yaşadığı sorunların çözümü yokmuş gibi hisseder. Öylece köşeye sıkışmış elinden gelen hiçbir şeyin olmadığını kabul eder. Bu zamanlar genelde insanların ilişkileriyle, kilo vermekle, bir şey öğrenmek veya çözümü olmadığını düşündüğü herhangi bir şeyle alakalı olabilir. Bazen ilişkisinin iyi gitmediği için o ilişkiyi düzeltmek istiyordur insan ama ne yaparsa yapsın karşısındakine ulaşamıyordur. Karşısındaki duvarlar örmüştür ve hatta bu duvarların taşlarını da ulaşamadığı kişiye insan kendi elleriyle vermiştir. İşinde çok çalışıyordur ama bir türlü istediği yere gelemiyordur. Kilo vermek için denemediği yöntem kalmamıştır. İngilizce öğrenmek için defalarca başlamış ama bir türlü kendini tatmin edeceği kadar öğrenmemiştir. Birçok kez deneyip istediği sonuca ulaşamayınca insan çaresiz hisseder. Aslında çaresizlik öyle insanın doğasında olan bir durum değildir. Çaresizlik de öğrenilen bir durumdur.

Depresyon üzerine çalışan bilim insanlarının (Seligman ve Maier, 1967) yaptığı bazı deneyler bu öğrenilmiş çaresizlik durumunu da keşfediyor. Deneylerini köpekler üzerine yapıyorlardı. İlk deneylerinde köpekleri üç farklı gruba ayırdılar. Gruplardan birine hiç elektrik şoku vermediler. Diğer iki gruba da eşit oranda elektrik şok verdiler. Gruplardan birinde köpekler bir düğmeye basarak bu şoku durdurabiliyorlardı ve kısa sürede bu düğmeyi keşfedip şoku durdurmayı başarmışlardı. Ancak diğer grupta düğmeye bassalar bile kesinti olmuyordu ve kısa bir süre içerisinde köpekler düğmeye basmaktan vazgeçmişlerdi. İkinci deneylerinde aynı köpekleri kullanmışlardı ama başka bir yöntem uygulamışlardı. Köpeklere elektrik veriyorlar ancak kısa bir duvarın üstünden atladıklarında elektrik kesiliyordu. Daha önce elektriğe maruz kalmamış grup ve düğmeye basarak kurtulan gruptakiler duvarın üstünden atlayarak kurtulmuşlardı. Ancak daha önce elektrikten kurtulamayan köpeklerin duvarın üstünden atlamayı denemedikleri gözlemlendi. Yani, daha önce başlarına gelen sorunu kontrol altına alanlar bu sorundan kurtulmanın yollarını ararken, daha önce ne yaparlarsa yapsınlar sorundan kaçamayanlar ikinci bir durumda kurtulabilecekleri haldeyken bile başlarına gelen sorunu kontrol edemeyeceklerini öğrendikleri için kurtulmayı denemediler bile. İnsan çerçevesinden baktığımızda da bu durum bize şunu gösteriyor ki; insan da şok verilip ne yaparsa yapsın bu şoktan kurtulamayan gruptakiler gibidir aslında. İnsanın çocukluğunda başlar bu kontrol edememe durumu. Karşılaşılan problemler için kontrol güçleri oldukça zayıftır. Yani sürekli çevresinden psikolojik veya fiziksel şiddete maruz kalan çocuğun, bu konuda yapabileceği bir şey yoktur. Yani insanların da çaresizlik durumunu henüz çocukken öğrendiği gözlemlenmektedir. Ancak şu unutulmamalıdır ki; insanlar çaresizliğe veya umutsuzluğa kapıldıklarında aslında feraha ulaşılan seçeneğin farkında olmadığından bu duruma maruz kalmıştır.

Aslında çaresizlik hissinin temelinde gizlenen duygular vardır insanı bu karanlığa çeken. Bu duygular korku, utanç, öfke veya üzüntü olabilir. Yani insanın çok zorlandığı bir beraberliği bitirmemesinin ve çaresiz hissetmesinin altında yalnızlık korkusu olabileceği gibi, yolunda gitmeyen bir beraberlikten vazgeçmeyen insanın da çaresiz hissetmesinin altında “başaramadı” düşüncesinin verdiği utanç olabilir. Yalnızlık kalmaktan veya utanç içinde olmaktansa insan çaresiz hissetmeyi daha kabul edilebilir buluyor. İnsanı çaresizliğe iten durum yaşamak istemediği duygular yüzünden aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemesi oluyor. Ancak burada da şu ortaya çıkıyor eğer insan, çaresiz hissettiği dönemlerde, durmadan aynı tutumu takınıp farklı sonuçlar bekliyorsa, burada aslında insan kendi içinde gizli bir umut besliyordur ve insan vazgeçmiyorsa maalesef çaresiz durumları umut da yalnız bırakıyor. Çaresizliğe umut bile eşlik etmez. İki tarafın da mutsuz olduğu bir evlilik düşünün, bu evliliği yürütmedeki ısrar aslında kişilerin zihninde o birlikteliğin düzelmesine dair umudu yaşatır. Buradaki asıl sorun, insanların her zaman aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar elde etmek arzusu içerisinde olmalarıdır.. Oysa aynı şeylerle farklı sonuçların elde edilemediği gibi bir süre sonra da var olan umudun da kaybolduğu gözlemlenmektedir. Bu durumda da insan boşvermişlik duygusuyla birçok psikolojik ve fiziksel rahatsızlıklar yaşayabilir.

İnsan başkalarının hayatını kontrol altına almaya çalışmakta da ne kadar iyi niyetli olursa olsun çaresizlik içerisinde bulur kendini. Yani eşinden devamlı şikayet eden birinin bu konuda hiçbir şey yapmaması aslında eşinin değişmesini beklemesinden kaynaklanmaktadır. Ya da çocuklarının hayatına kendi bildiği doğrularla sürekli müdahale eden anne veya baba da çocuklarının kendi istedikleri gibi davranmasını beklemektedirler ve kendileri gibi olmalarını istemektedirler. Sonuçta ne olur peki? Ya anne baba çocuklarının kendi istedikleri gibi değişmedikleri için çaresiz hisseder, ya da anne babası mutlu olsun diye istemediği gibi yaşayan çocuk çaresiz hisseder. Bu durumun çaresi yok mudur? Elbette bu durumdan arınmanın yolları da vardır. Çaresizlik hissinin öğrenilen bir duygu olduğunu gördüğümüze göre artık her durumda çaresizlikten kurtulabileceğimiz yolların var olduğunu da öğrenmiş olduk. Yani, çaresizlik durumlarında çözümler farklılıklarla yaklaşarak bulunabiliyor. Örneğin, ilerlemeyen bir beraberlikteki sorun çiftlerin ihtiyaçlarının karşılanmamasındandır. Böyle bir durumda insan öncelikle çaresiz hissetmesindeki o ihtiyacı bulmalı. Bir beraberlikte taraflardan birinin ihtiyacı, değerli hissetmek, sevilmek, takdir edilmek veya güvende hissetmek gibi ihtiyaçlardan biri olabilir. Bu durumda kişi eşiyle konuşup ona verdiği değeri bariz bir şekilde yansıtmalıdır. Bu araştırma süreci genelde çaresiz hisseden, derin korkular ve kaygılarla karşılaşacaktır. Ancak daha derine indiğinde, duyguları fark edip bunlarla yüzleştikten sonra farklı seçeneklerin olduğunu ve bu seçenekleri de değerlendirerek aydınlığa ulaşacağını fark eder.

Zamanla öğreniyor ki insan, kendisi dışında hiç kimseyi değiştiremez. Sorunların çözülmesi için başkalarının değişmesini beklemek, sorumluluk almak istememekten kaynaklanıyor. Bu durumda insanın başkalarını kendi istediği doğrultuda değiştirmesinin mümkün olmadığını kabul etmesi gerekmektedir. Kısacası çaresizlik hissinden arınmak için öncelikle yetişkin insanlar için gerçek anlamda çaresizliğin olmadığı, bunun bir zihin durumu olduğu çünkü yetişkin birinin her zaman seçenekleri olduğunu bilmesi gerektiği ortada. Eğer bu seçenekler değerlendirilmiyorsa seçenekleri fark edebilmek için insan öncelikle ihtiyaçlarının farkında olmalıdır. Diğer yandan, seçeneklerinin farkında ama bunları değerlendiremiyorsa, onu engelleyen daha derinlerdeki duygulara temas etmesi faydalı olacaktır. İnsanların çaresizlik hissi değer yargılarına kadar dayanıyorsa bu durumda bu değer yargılarının farkında olmak ve kendisi için neden bu kadar önemli olduğunu belirlemek gerekmektedir. Yani işin özü; kimseyi değiştiremeyiz, başkalarının iyiliği için bile olsa başkalarının hayatına müdahale etmemek en iyisidir.