DEĞERSİZLİK

Gün geliyor, hayat o kadar manasız ve boş geliyor ki insana, adeta küçük bir sokak çocuğunun ellerini cebine sokabildiği kadar boş oluyor her şey. Değersizleşiyor insanın yaşamı, dolu dolu cümleler var  ama öznesi yok oluyor bu durumların. En acısı da “Naber, nasılsın” diye sorulan sorulara “iyilik” diyecek kadar da yalan oluyor hayatın kendisi. İnsanın dünyaya geldikten sonra karşılaştığı ilk duygulardan biridir çaresizlik. Çaresiz hisseder insan çünkü doğduğu andan itibaren elleri ayağı tutmamasına rağmen çevresinde büyük, güçlü, yetişkin insanlar görür. Bu yetişkin insanları bilmiyor tanımıyor ama aniden kendini o ortamın içerisinde bulmuş oluyor. Doğar doğmaz tanıştığı bu duygu insanın ellerinin ayaklarının tuttuğu dönemde de varlığını göstermeye devam ediyor. Çocukluğundan sonra da insanlar kendinden daha kuvvetli olan güce sahip olan insanlara karşı bir üstünlük mücadelesi içerisinde buluyor kendini ve bu mücadele ile birlikte tüm yanlışlarını hatalarını yok etmeye ve mükemmel bir insan olmaya çabalıyor. İnsanın içerisinde var olan o eksiklik duygusu kişiye özel olmayan neredeyse herkesin içerisinde az da olsa var olan bir duygudur. Çünkü sadece insanlar değil, yaratılışları gereği tüm canlılar olumsuz durumdan uzaklaşıp olumlu durumlara yönelme içerisindedir. İnsanlar da diğer canlılar gibi hep iyiye doğru bir yönelim içerisinde olurlar. Zaten bu iyiye yönelme durumu sayesinde gelişim gösterir insanlar. Kısacası insanın eksik hissetmesi, kendini güçsüz görmesi de olumsuz olarak algılansa da bu da diğer duygular gibi yaşanılması gereken ve es geçilmemesi gereken bir durumdur. İnsan eksik hissetmezse, güçsüz hissetmezse harekete geçme gereği duymaz. Yaratılışta da bu durumun insana kodlanması insanın içgüdüleriyle birlikte harekete geçmesini sağlayan bir durumdur aslında. Eğer bu eksiklik duygusu insanın içerisinde olmasaydı, bugün uçaklara, arabalara, internete, elektriğe ve buna benzer birçok insanın hayatına değer katan buluşlara sahip olmayacaktık. Bu yüzden “Ben mükemmel oldum, hiçbir eksiğim kalmadı” dediği yerde insan gerilemeye başlıyor ya zaten. Tıpkı bugünlerde konuşulan Covid-19 salgının pik seviyesine gelmesi durumu gibi. Yani salgının bile “Ben mükemmelim kazandım” dediği andan itibaren değer kaybetmeye başladığı unutulmamalıdır.

Tam da bu sırada insanların yaptığı en büyük yanlış algılamalardan, karışıklıklardan biri devreye giriyor. Değersizlik duygusu ile eksiklik duygusu arasında çok büyük farklar var aslında. Çünkü bu duygulardan biri (Eksiklik duygusu) insanı gelişmeye, ileri doğru yönlenmeye ve başarıya teşvik ederken, diğeri (Değersizlik duygusu) insanı yetersizliğe, önemsizliğe ve başarısızlığa sürüklüyor. Yani Değersizlik duygusuyla, eksiklik duygusu birbirinden çok farklı durumlardır. Sevmeyi, değer vermeyi, aşık olmayı bilmeyen birisi değersiz değildir ama eksiktir. Bu eksikliğini de sevebilecek, değer verebilecek, üstüne titrediğini hissedecek biriyle tanıştıktan sonra fark eder. Sonrasında da eksikliğini kapatmak için ileriye doğru bir harekete koyulur. Hiç bilmediği bu yola baş koyan sevmeyi tanımak için mücadeleye başlayan bu insanın çıktığı yolda mutlaka karşılaşacağı zorluklar olacaktır. Eksiklik duygusunu yenmek için çıkılan yolda yapılan yanlışlara gösterilen tepkiler insanları değersizlik çukuruna iten durumları bir araya getirir. Eğer Thomas Edison ampulü bulmak için çalıştığı sırada yaptığı yanlışlardan sonra değersizlik çukuruna itilseydi, şuanda insanlık belki de hala karanlık bir yaşamın içinde olacaktı veya aydınlık ile çok daha geç tanışacaktı. Eksiklik duygusu insanı bir girişimde bulunsun, kendini geliştirsin diye motive ederken, değersizlik duygusu ise kendini diğer insanlarla kıyaslama içerisinde bulur, diğer insanlara oranla ya kendini daha üstün görür, ya da kendini diğer insanlardan daha alçak. Kendini üstün veya alçak görmesinin iki yanı da insanı değersizleştiren durumlar olarak varlığını gösterir. Kendisi gibi değersizlik içinde olan insanları gördüğünde küçümser ve aşağılar, diğer insanları da gördüğünde gözünde büyütür. Böyle yapar çünkü diğer türlü içindeki değersizliği bastıramaz insan. Gözünde büyüttüğü duruma veya kişiye de öfke duymaya başlar insan. Öfkesi gün geçtikçe büyür ve kontrol altına alınamaz bir hale gelir. Kendi var ettiği durum ile kendisi bir mücadele içerisine girmiş olur artık. Bunlarla birlikte kendine önem veren birini gördüğünde de o kişileri önemsemez. Değersizlik duygusuna sahip olanlar aksine o kişileri küçümsemeye çalışırlar. Çünkü kendisi gibi değersiz birine değer veren insan da aslında küçümsenecek değersiz biridir onun için.

Değersizlik duygusunun içinde yaşayan insanın ne olduğu, ne olması gerektiği ve ne olmak istediği arasında tutarsızlıklar olduğu ortada. Doğal olarak değersizlik duygusunun unsurlarını yaşayan insanlar da zaman içerisinde kendilerinden uzaklaşırlar. Kendilerinden uzaklaşan insanların çevresinde ona değer verenlerin onlar için bir şey yapmasını da istemezler, “Senin acımana ihtiyacım yok, benim kimseye ihtiyacım yok” gibi cümleler kurarlar. Bu durumda kendini değersiz hisseden insana değer verenler bir yolunu bulmak ve sevdiklerini mutlu etmek için uğraşırlar. Bu uğraş esnasında karşılaşılan durum daha da kötü bir hal alır. Değersiz hisseden aynı çukura ona değer vereni de çekmiş olur. Sevdiği mutlu olsun diye ne yapacağını bilmeyen şekilden şekle giren insan da kendinde sorun olduğunu düşünmeye başlar. Toparlamak için o da kendisi gibi olmayan durumların içinde olur. Sonuç ne olur peki? İki taraf da artık birbirine yabancılaşır. Birbirini seven, birbirine aşık olan insanların birbirine yabancılaşması kadar kötü bir şey yoktur bu dünyada. “Sensiz nefes alamam” diyen insanlar artık, “Bir yabancısın” diyebilecek seviyeye gelir. Bunların yanı sıra, “Senden önce yaşadığım şeyler seni ilgilendirmediği gibi, senden sonra da yaşadıklarım seni ilgilendirmez” tutumlar içerisine bulur kendini insanlar. Hem kendilerini değersizleştirirler, hem kendilerini sevenleri değersizleştirirler hem de en önemlisi aşklarını, sevgilerini değersizleştirirler. Artık herkes birbirine yabancılaşmış durumdadır. Yabancılaşma da beraberinde kocaman bir boşluk oluşturmuştur. Bu boşluğun neticesinde boşvermişliklerin arkasına saklanarak insanlar da içinde bulundukları değersiz durumların bir türlü üstünü örtmeye çalışmaktadır. Sevgiye sarılmak yerine öfke ile birlikte içindeki duyguları hoyratça harcamıştır. İnsanı değersiz hissetmekten uzaklaştıracak paha biçilemez bir yaşam sürecek sevgi kavramı varken, yapılan bir hatada sevgiyi elinin tersiyle itip bir kenarda boşvermişlikleri yaşamak insanı değersizlik çukurundan çıkarmaz hiçbir zaman.

İnsanların kendini tanıması ve kendini tanıdıkça da çevresinde onu seven insanları kucaklaması onları bu değersizlik durumundan çıkarabilir ancak. Yani insanın kendi öz benliğini kabul etmesiyle hem kendisi hem de çevresiyle mutlu bir yaşam içine girer. Üstün olmak insanı mutlu veya değerli yapmadığı gibi, kendi öz benliğini kabul edemeyen insanlar da diğerlerinden üstün olmak, gerçeğe aykırı bir üstünlük elde etmek için mücadele eder. Bu amaçla yola çıkan bir insanın amacına ulaşması mümkün değildir. Çünkü bu amaç ulaşılamayacak kadar uzak bir yerdedir ve gereksizdir. İnsanlık için faydalı olmak yerine tamamen kendisi için gösterilen bu uğraş insanı körleştirir. Çevresinde onu mutlu edecek şeyleri göremez. Bazen hata yapana sarılmak, onun hatasını, onun hastalığını düzeltmektir en değerli duygu. Değerli hissetmek başkaları hata yaptı diye üzerine basmak değil, hata yapanların elinden tutup, “Sen değerli bir insansın, bu yanlış sana yakışmadı” diyerek arkasında durmaktır. Bu durumlarda insanlar kendilerini bulmuş olurlar. Diğer türlü kendi yaşam alanında duvarlarla örülü bir kalenin içinde yaşayarak sadece kendini yaşadığını zanneder, oysa kendisine çok uzaktır. Kendisine uzak yaşayan, önemsizlik ve değersizlik duygularını “Ben Allah’ın özel kullarındanım” diyerek kendisini üstün görerek içindeki değersizlik duygusunu bastırmaya çalışan insan kendisine yabancılaşır ve karakteri, kişiliği zedelenir. Gün geçtikçe kendisinden nefret etmeye başlar insan. Değersizlik duygusuna yakalanmamak için insan kendi sorunlarını gerçekçi bir biçimde değerlendirmelidir. Yenildiği durumların da olabileceği, her insanın hatalar yapabileceği gibi kendisinin de hatalar yapabileceğini kabullenerek daha yapıcı çareler aramalıdır ki değersizlikten uzaklaşsın. Kısacası, insanın kendisinde veya hayatındaki insanlarda sevmediği durumlar mutlaka olabilir, bu durumlar yüzünden kendinden ve sevdiklerinden uzaklaşmak yerine yanlışların olduğunu kabul ederek sağlıklı bir biçimde yaşaması değersizlik duygusunun ortadan kalkmasını sağlayacaktır.