ESENLER
Merhaba, bende İstanbul sur içinde olmayan birçok ilçe gibi Bizans döneminden beri yerleşim yeri olarak varlığımı sürdürüyorum. Benim bulunduğum bölge iki farklı Rum köyünden oluşuyordu. Benim bölgemde yaşayan en eski topluluk Litos ve Avas adlarında olan köylerde yaşamaya başlamışlardı. Osmanlı dönemi gelene kadar da istikrarlı bir şekilde Bizans yönetimi altında Rum halkına ev sahipliği yapmayı sürdürdüm. Bu istikrarlı var oluş bana markalaşma süreci için çok katkıda bulundu. Örneğin burada yaşayan insanların geçimlerini sağlaması ve yaşamlarına devam etmeleri için iş geliştirmeleri ve İstanbul merkezi ile devamlı bir iletişim içerisinde olması gerekiyordu. Hem iş geliştirmesi hem de iletişim ağlarımın güçlenmesi çok erkenden başlamış oldu ve istikrarlı bir şekilde ilerlemeyi sürdürdüm. Bizans İmparatorluğuna birçok tarım ürünü yetiştirerek ciddi ekonomik katkıda bulunmayı başarmıştım. Etnik bir yapıya sahiptim. Adeta İstanbul içinde farklı bir uygarlık gibiydim (sadece Rumlardan oluşan). Bu etnik grup olma özeliğimi Osmanlı döneminde Mahmutbey bölgesine bağlanarak kaybettim. Kendi başıma köy olmama rağmen oluşturduğum marka kimliğim artık başka bir bölgeye bağlanmıştı. Bu benim için oldukça olumsuz bir gelişme olmuştu. İlçelere bağlı köylerden bir farkım kalmamıştı. Durum böyle olunca Rum kökenli insanlar Yunanistan’a göç etmeyi tercih ettiler. Onca yıl ısrar ve istikrarla oluşturduğum tüm markalama sürecim artık son bulmuştu ve benim bulunduğum bölgede neredeyse yaşayan hiç kimse kalmamıştı. Artık hiçbir Rum kalmayan bu köylerin hala Rum isimleriyle anılması çok da mantıklı değildi. Tüm marka değerimi de kaybetmiştim. Cumhuriyet döneminin ilk başlarında yeniden varlık göstermem ve geçmişte bıraktığım olumsuz marka imajından kurtulmam için yeni marka isimleriyle yoluma devam etmem gerekiyordu. Litos Esenler, Avas Atışalanı olarak Türkçeleştirildi.
Esenler ve Atışalanı isimlerinden de anlaşıldığı gibi boş ve kullanışsız bölgelerden ibarettim. Yani insanların gelip silahlarını denediği veya atış yeteneklerini geliştirdiği bir bölge kadar sessizleşmiş ve kimsesizleşmiştim. Bu yüzden neredeyse tarihi geçmişimden hiçbir şeyi bugünlere taşıyamadım. Tarihi geçmişime ait birkaç çeşme, su kemeri, su terazisi ve sebil su gibi kalıntılar bulunmakta. Bunlarla ilgili tarihi bir hikayenin ve anlatımın da var olması mümkün durmuyor çünkü uzunca bir süre terk edilen ıssız olarak kullanılan bir bölge oldum. Yeniden yaşam bulmamı sağlayan ilk adım askeri bir adım oldu. Benim bölgemde bir kışla kompleksi inşa edildi. Tabii bu durum benim için yeni bir fırsattı. Hayata dair bir yerleşim alanı benim bölgemde inşa edildi. Bu fırsatı iyi değerlendirmeliydim çünkü İstanbul’un hızla artan nüfusu bariz bir şekilde belliydi ve sur dışında yaşam alanına da ihtiyaç duyulacaktı. İlk tercih edilen bölgelerden biri olmak istiyordum. Bu kışlalara arasında yeni açılan Davutpaşa kışlası da benim için önemli yeni bir gelişme daha oldu. Hızla artan şehir nüfusu için yaşanabilir uygun bir bölge olmayı başarmıştım. İstanbul nüfusu 10 milyona ulaşınca Davutpaşa yapıları, şehir dışı askeri site binaları olma özeliğini kaybetti ve halka kapılarını açtı. Davutpaşa yapıları sayesinde yerleşik halka kapılarımı açmış oldum. Şehirleşmedeki en önemli gelişmem ise Davutpaşa kışlasının İstanbul Teknik Üniversitesi olarak değiştirilmesi olmuştur. Artık üniversitesi olan, yerleşik insanları ağırlayan İstanbul merkeze yakın bölgelerden biri olmuştum. Yani bağımsızlığımı ilan etme fırsatını bulmuştum.
İstanbul’un ilçelerinden biri olmayı başarmıştım artık. 1993 yılının sonunda müstakil bir ilçe olarak kuruldum. Çok farklı kültürden insanın bu bölgede yaşaması benim enginliklerimin oluşmasına başladı. Bana zenginlik kazandıran en önemli özeliklerin başında İstanbul Şehirlerarası Otobüs Terminalinin buraya taşınması olmuştur. Otobüs ile İstanbul’a ulaşan herkesin ilk uğradığı yer benim bölgem olmuştu. Bu yüzden marka imajım oldukça önemliydi. Kendimi resmen İstanbul’un yüzü olarak görmeye başladım ve bu otogar sayesinde İstanbul’un birkaç merkezinden biri konumuna geldim. İletişim ve ulaşım açısından oldukça güçlü altyapı çalışmalarının gelişmesine sebep oldum. Altyapı ve ulaşım zenginliğimden dolayı devasa bir meyve sebze hali bu bölgede inşa edildi. Tüm İstanbul’un meyve sebzelerinin yanı sıra birçok gıda firmasının merkez binalarının fabrikalarının bu bölgede kurulması da benim ekonomik açıdan gücümü oldukça ön plana çıkardı.
Ekonomik açıdan güçlü olmama, farklı kültürlerden insanları bir arada yaşatmama, ulaşım ağımın çok güçlü olmasına ve İstanbul merkezlerinden biri olmama rağmen hala hayal ettiğim marka değerine sahip değilim. Etnik bir bölge olarak varlık gösteriyorum. Bu etnik özeliklerimi ön plana çıkaracak turistleri ağırlayabilecek çalışmalar yapmaya ihtiyacım olduğunu düşünüyorum. Turistik çalışmaların yanı sıra teknoloji ve sanayi açısından geride kaldığımı düşünüyorum. Birçok teknoloji firması merkez olarak benim bölgemi seçmiyor. Konumlandırmam gıda üzerine yapıldığı için ulaşım ağımın çok iyi olmasına rağmen bu algıdan bir türlü kurtulup daha yaygın bir kitleye hitap edemiyorum. Eğitim ve öğretim adına, şehirleşme çalışmaları adına yapmam gereken birçok farklı unsurun da olduğunun farkındayım. İhtiyacım olan en önemli unsur detaylı bir markalama çalışması yapılarak ilk aşamada kısa vadede 5 yıllık ve sonrasında 10 ve 20 yıllık marka şehir planımı ve stratejimi biran evvel belirlemek ve hayata geçirmek için çalışmaya başlamaktır.