EŞİTLİK
Günümüzde en popüler konular arasında yer alan özelikle de siyasi ve hukuki açıdan yoğun bir şekilde kullanılmaya çalışılan ama ne yazık ki büyük bir oranda yanlış anlaşılan bir kavramdır “eşitlik”. Yanlış anlaşılmaktadır çünkü birçok insanın “eşitlik” kavramından anladığı şey bütün insanların birbirine eşit olmasıdır. Oysa bu durum olanaksız ve hiç birimizin istemeyeceği bir durumdur. Yaratılan her şeyin birbirinden farklı yaratılması, hiçbir şeyin birbirine tıpatıp aynı şekilde benzemiyor oluşunun kerameti de burada ortaya çıkıyor aslında. Herkesin birbirine eşit olduğu bir durum hayal edin; bu durumda sadece tek tip insanlar yaşıyor olurdu ve hiçbir insanın farklı bir özeliği olmazdı. Farklılıklara sahip olduğumuz için şunu diyebiliriz ki, “eşitlik bir değer yargısıdır”. Yani, birbirinden bağımsız iki ayrı şeyin bütün özeliklerinin birbirlerinin aynı olma durumunu eşit olarak değerlendirmek ve tanımlamak mümkündür. Ancak en ufak bir farklılığın bile eşitliği bozacağı kesindir.
Kadın ile erkek arasındaki farklılıkları konuşurken veya “eşitlik” kavramı söz konusu olduğunda genellikle fiziksel özelliklerden bahsedilir. Her ne kadar fiziksel olarak kadın ve erkek arasında farklı özelikler olsa da aslında eşitliği bozan birçok unsur var. Eğer erkekler fiziksel olarak güçlü oldukları için kadınlardan üstün olsalardı o zaman ülkeleri, Sumo Güreşçileri yönetiyor olurdu. Oysa önemli olan fiziksel özelliklerden çok insanların doğduğu, büyüdüğü ve yaşadığı toplumdan edindiği tecrübeler olduğudur. Bu tecrübelere karşı göstermiş oldukları karşılıkları bir duruma veya olaya yaklaşımları ve en önemlisi de duygusal durumlar içerisinde gösterdikleri tutum ve davranışlar insan özeliklerini belirler.Hiçbir bireyin diğerine göre eşit olmadığını ortaya koyar. Ancak şu gerçeği de kabul etmek zorundayız ki; bütün insanlar yaratıcı tarafından eşit yaratılmış ve bazı vazgeçilmez haklara sahiptirler. Yaşamak, özgürlük ve kendi mutluluğunu arama hakkı. “eşitlik” kavramının altına sığınarak insanların ahlak değerlerini, farklılıklarını ve hatta zamanla geçirdikleri değişimler görmezden geliniyor ve bu hakları insanlar ellerinden alarak karanlık bir yaşamın içerisinde harcanıyorlar.
Eşitliğin, tabiatın bir kanununu olduğu doğru değildir. Çünkü tabiat eşitliğin ne olduğunu bilmez. Tabiatın en önemli kanunu bağımsızlıktır. Kanunla bile insanları doğa karşısında eşit kılamaz. Mutluluğu arama, yaşamak ve özgürlüğün eşit haklar olduğunu bilerek yaşamayı öğrenme dürtüsü insanın doğuştan var olan bir özelliğidir. Özelikle kadınlar ve erkekler arasında üstünlüğü sağlamak için din olgusu kullanılmaktadır. Din olgusunu kullanarak mutluluğu arama hakkı bile insanların elinden alınır oldu. Kadınların temel haklarını elinden alıp buna “özgürlük” demek pişmanlık kavramının oluşmasına sebep olacaktır. Hiç kimse toplumun ahlak yapısına aykırı davranmadığı sürece bir başkasının inancına göre hareket etmek zorunda değildir. Bu yüzden denilmiyor mu zaten “dinde zorlama yoktur” diye.
Özetle, insanların hayvanlar aleminden ayrılıp insanlığa adım atmasıyla beraber ilk aşamada evrimi belirleyen var oluşun sistematik kurgusundan hiçbir değişiklik olmamıştır. İnsanlar arasındaki rekabette de aynı hayvanlarda da olduğu gibi güç dengeleri, fiziksel yapıya dengeli orantılı olarak, zihinsel (düşünce, aklık etme) özelikleri dengeli kurulmuştur. Örneğin 80 kiloluk iki insanın yaklaşık güçleri birbirine yakındır. Bu yüzden boks ve yakın dövüş sporları, sporcuların kilolarına göre sınıflandırılmaktadır. İnsanların bedensel evrim sürecine paralel bir şekilde bilgiye dayalı zihinsel evrimi de geçirdiğini biliyoruz. Bu da bilgi/güç dengesinin yeni bir yapı oluşumunun varlığını sağlamıştır. Yani, bilgi fiziksel güçten daha ağır gelmeye başlamıştır. 80 kiloluk bir insan her şart ve koşulda 60 kiloluk bir başka insana üstünlük sağlayabilirken, şimdilerde belirleyici güç bilgi olmuştur. Yani, 60 kiloluk bir insanın yakın dövüş eğitimi almasıyla birlikte güç dengeleri tamamen alt üst olmaya başlamıştır. İnsanların geliştirdiği bilgi sayesinde sadece fiziksel özelikler değil geliştirilen bir sürü alet ve silahla da birbirlerine üstünlük kurmaya başlamışlardır. Günümüzde artık tüm ilişkiler inşalarını fiziksel, zihinsel ve bilgi birikimlerini kullanmasıyla oluşmaktadır. İnsanların birbirinden ayıran bu özelikler de bizlere eşitlik kavramının yaratılıştan ötürü birkaç konu ile sınırlı olduğunu onun dışında insanların birbirinden üstün veya düşük özeliklere sahip olduklarını kendi çabalarına bağlı olduğunu gözlemlemekteyiz.