HADSİZLİK

İnsanların son zamanlarda ve özelikle öfke anlarında kullandıkları kelimelerden biri olan “hadsiz” kelimesinin kullanımı ne kadar doğru? Birçok anlamı değişen kelime olmasına rağmen hadsizlik hala anlamını korumaya devam ediyor. Neredeyse hadsizlik kelimesini kullanan herkes “haddini aştı” demenin, sınırı aşmak anlamına geldiğini biliyor. Maalesef artık öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, ahlakın, saygının, sevginin ve buna benzer kavramların çoğunun çok hızlı bir değişim halleri arasında olduğunu görüyoruz. Hayatımızda olan her şeyi hemen tüketmeye kodlanmış gibiyiz. Bir yerde bir sevgi mi bulduk hemen onu tüketmeye koyuluyoruz. Tıpkı bir meyve suyu  kutusunun içindeki suyun, son damlasına kadar insanın içine çekmesi gibi sevgiyi çektik içimize. Peki bu durumda geride ne bırakıyoruz? Geride bıraktığımız şey o buruşuk ve çaresiz bedenler oluyor. Kimseye “hadsiz” diyemememizin sebebi de buradan geliyor işte. Yaşadığımız dönemde değer yargılarının köreldiği, sınırların kalmadığı, ruh haline göre bir iyi olup bir kötü olan toplumlar olduk. Bu körelme yüzünden artık aydınlıkları unutur olduk. “Karanlıklar olmasa aydınlıkların değerini bilinmez” gibi cümleler kurardık eskiden. Bu hadsiz duygulardan dolayı aydınlıklar kalmadı ki karanlığın ne olduğunu bilelim. Öyle gelişine yaşıyoruz işte karanlık hayatları.

Öyle bir dönem ki, bu dönem insan artık masum ile masum olmayan arasında ayrım yapamıyor. Her şey birbirine benzemeye başladı. Bazen en masum gördüğümüz insanlar sizin yaptığınız yanlıştan sonra tüm masumiyeti bir kenara koyup ortaya sahip olduğu diğer yönünü çıkarabiliyor. O dönemde, öfke ve zorbalık giriyor devreye. Hadsizlik denilen kavram da burada kendini gösteriyor. Sınırsızca yıkıp geçen insan, özellikle sevdiğine karşı hadsiz olan insan sonradan pişman olmaktan kaçınamıyor. Durum öyle bir yere geliyor ki, hadsizlik ile pişmanlık birbirini takip eden kavramlar halini alıyor. Oysa doğanın içerisinde yer alan canlılar olarak insanların da birbirine verdiği değeri bir sınır içerisinde yaşaması, onları hadsizlikten uzak tutar. Her duyguyu uçlarda yaşadığımız için hadsizleşiyoruz ve pişmanlıklar yaşıyoruz. Sonra insanın pişmanlıklardan öğrendikleri oluyor. Hiç adil olmasa da affetmeyi öğreniyor mesela. Kırıldığında her ne kadar karşısındaki kırılmayı hak etse de “önemli değil” demeyi ve öfkesini karşısındakine yansıtmadan ondan uzak bir şekilde yaşamayı öğreniyor insan. Birini ne kadar düşünürse düşünsün, ne kadar severse sevsin yine de o birinin arkasına bakmadan gideceğini öğreniyor insan. İyi niyetle sahip çıkmaya çalışıp içinde hiçbir kandırma düşüncesi olmadan yapılan yanlışlardan sonra çok sevildiğini onsuz yaşayamayacağını düşünerek kandırılmayı, unutmasa da unutulmayı öğreniyor insan. En önemlisi de, değer sanıyor insan ama “değmezmiş” bunu da öğreniyor. İşin özü, hadsizlikten sonra öğrenilen her durum acıyla beraberinde öğreniliyor.

Sınırsızca ve fütursuzca yaşanan her durum, insanı bir uçurumdan aşağıya atmaya benziyor. Bitmek mi oluyor bu insanın içinde bulunduğu durum, yoksa tüketmek mi oluyor hadsizce takınılan tutum? Acı çekmek ile yok olmak arasında bir fark var mıydı? Sınırlar aşıldıktan sonra hiçbirinin önemi kalmıyor artık. Çünkü hadsizce davranıp sınırları aşanlar, herkesi yok ediyor. Boşvermişlik ile birlikte kendini de yok etmeye doğru sürüklüyor. Yani, hadsizlik beraberinde boşvermişliği de getiriyor artık. Hayat yaşamanın bize verdiği acılar ve sevinçlerdir. Bu acı ve sevinçlerin varlık göstermesi belli bir had çerçevesinde yaşanınca insanı ve insana olan sevgiyi saygıyı olgunlaştırıyor. Doğanın koyduğu sınırların dışına çıkmadan yaşanan acılar ve sevinçler insanları birbirine bağlayan önemli kavramlar halini alıyor. Maalesef hadsizlik acıları da sevinçleri de sınırsızca yaşatıyor ve sonrasında da insanların yaşadığı kederi ve hataları da başkalarına yüklemeye teşvik ediyor.Hadsizlik, mutluluğu da tek başına kendine yükleme gibi bir aç gözlülükte bulunuyor. Unutmayın, her seferinde doğa kazanır. Yaşanan suni mutluluklar sadece insanı kandırmaya yönelik olur. Hadsizliği yenmenin tek çözümü özür dilemek olduğunu da aklınızdan çıkarmayın.