HARCAMAK

Herkes zamanı tüketmekten, harcamaktan bahseder ama aslında insanları tüketen, insanları harcayan, insanı karanlık bırakan zamanın ta kendisidir. Zaman akıp giderken, kendisine bağlı olan her şeyi de beraberinde sürüklüyor. İnsanların en büyük hatalarından biri de, doğru zamanı yanlış kişilerle “harcamak” oluyor. Hayatımızdaki en önemli şey olan zamanın çoğunu çevremiz için harcıyoruz. Basit bir kıyafet seçerken bile her açıdan düşünürken,peki çevremizdeki insanları seçerken ne kadar düşünüyoruz? Size bir şeyler katacak, topluma bir artı katacak, sizi aydınlık günler için geliştirecek kişilerle zaman geçirmeye özen gösterilmeli. İnsana dair toplamda 150 – 200 tane iyi ve kötü karakter özeliği vardır. Kimi insanın kötü huyları iyi huylarından fazla, kiminin dengeli, kiminin ise iyi özelikleri kötü özeliklerinden daha fazladır. Bazen bazı insanlar görürüz ve deriz ya hani, “bu kadın ile bu adam nasıl olur da birbirlerini bu kadar severler” birbirlerine hiç uygun bir çift olmamasına rağmen. Bil(e)meyiz ki o kadın veya adam birbirlerinin hangi iyi özeliklerine tutulmuş da tüm diğer kötü özeliklerini görmezden gelir veya o özelikleri iyileştirmek için uğraşır.

Kimi insanlar da vardır ki, bu insanlar birbirlerine çok yakışırlar. Onları gören herkes de, onları birbirine çok yakıştırır. Hem kadının hem de erkeğin iyi karakter özelikleri, kötü karakter özeliklerine oranla oldukça yüksektir. Oldukça güzel bir uyum içerisinde yaşarlar. Zaman geçirdikçe birbirlerini daha iyi tanırlar. Birbirlerini daha iyi tanıdıkça da iyi ve kötü özeliklerinin devamını keşfederler. Ancak, “ben mükemmel severim” diyen insanlar için “harcamak” denilen durum devreye burada girer. Hiçbir insan mükemmel değildir. Her ne kadar iyi özelikleri fazla olsa bile, mutlaka o insanın karşısındaki insana göre sahip olduğu kötü özelikleri de vardır. Karşındaki insana değer verme oranı ile iradenin güçlü durması arasındaki ilişki kendini bu aşamada gösterir. Kısacası, karşınızdaki insana ne kadar değer verdiğinizi, ona ne kadar bağlı olduğunuzu bu aşamada ispatlarsınız. Öfke anını kontrol etmeniz ile doğru orantılı çalışır bu durum. Diğer bir seçenek ise karşınızdaki insanın birçok iyi özeliği olmasına rağmen kestirip atarsınız ve o birlikteliği harcarsınız.

Allah’ın yarattığı hiçbir şey diğerinin tıpa tıp aynısı değildir. Mutlaka her yaratılanın kendine özgü karakter yapısı vardır. Yani, bir taraf harcarken, diğer taraf harcanmasına rağmen karşısındakinin iyi özeliklerine tutulmuş ve aşkı yaşıyor olabilir. Her ne kadar harcanan kişi özleyerek bu tutkuyla mücadele etmeye devam etse de, harcayan kişi inadından vazgeçmiyorsa eğer harcanan da bir doygunluk seviyesine erişir. Normale dönmeye başlar harcanan. Hemen mi normale döner peki? Bu kadar kolay mı? Azar azar acı çekip, uzun uzun üzülmek mi kapatır harcananın yarasını yoksa bir kerede bir ateşle yakmak mı her şeyi? Zaman mı belirliyor bu yok oluşun süresini, yoksa insanın kalbi mi karar verir bu durumun bitişine? Acının yoğunluğuna göre değişiyor bu durum işte. Kimya hocalarımızın dediği gibi “buhar konsantrasyon” (bir maddenin diğerinin içerisinde erimesi. Doygunluk noktasına varınca yedinci şeker çayın içinde erimez ya öyle bir şey) olmalı bu. “Yeter” diyecek, bir zaman, harcananın kalbi. “Bu kadar acı erimiyor içimde artık” diyecek “doydum ben artık” diyecek ama vazgeçmeyecek sevdiğinden doyum noktasına gelene kadar.

Hiçbir şey kusursuz değildir. Kusurlarına rağmen vazgeçmiyorsa sevenler birbirlerinden o zaman sevginin tadı bir başka olur. “Harcamak” en kolay olanı. Ne ölmek nefessiz kalmaktır; ne de yaşamak nefes almaktır. Yaşamak; sevenlerin birbirine yaşamlarını harcamasıdır.