MADONNA

Madonna Louise Ciccone, İtalyan asıllı Amerikalı şarkıcı, söz yazarı, aktris, dansçı, prodüktör ve stil ikonu. Nasıl olur da bu özeliklere sahip olup aynı zamanda dünya çapında 120 milyondan fazla satan albümleriyle Guiness Rekorlar Kitabı’nda tüm zamanların en başarılı ve albümleri en fazla satan kadın müzisyeni oldu. Tüm skandallarıyla, aşklarıyla ve başarılarıyla dünya gündeminde 80’lerden bu yana tam bir kadın markası ikonu olarak varlık göstermektedir. Marka konumlandırmasını “popun kraliçesi” olarak oluşturan Madonna, birden çok kuşağı hedef kitlesi olarak belirlemiş ve tüm hedef kitlesinde ciddi etkiler yaratarak marka imajını hep yüksek seviyelerde tutmuştur.

Peki, 16 Ağustos 1958’de Bay City, Michigan’da dünyaya gelen, İtalyan Asıllı Amerikalı bir babadan ve Fransız asıllı Kanadalı bir anneden olan Madonna nasıl oldu da bir dünya markası olmayı başardı. Çocukluğunda baleye ilgi duymasıyla şov dünyasına ilk adımını atmasını sağladı. Bale hayatının bir parçasıyken, aynı zamanda eğitim hayatında da oldukça başarılı bir imaj çizen Madonna dans yeteneği sayesinde University of Michigan’da burslu olarak eğitim alma şansı buldu. Henüz bir üniversite öğrencisiyken bile, davranışları ve görünümüyle diğer insanlardan farklı olan bir tarza sahipti. Bu farklı tarz Madonna markasının bilinirliğinin oluşmasını sağladı. Üniversitenin popüler ve başarılı öğrencileri arasında yer almasına rağmen hayatına etki edecek bir kararla, Üniversiteyi bırakma kararı alır ve dans kariyerini başlatmak için New York’a yerleşir. İlk olarak Madonna markası dünya çapında bir marka olmak için hayatının en büyük risklerinden birini alır. New York deneyimi için daha sonraları kendisiyle yapılan röportajda şunları söyledi: “New York’a geldiğimde uçağa ilk kez biniyordum, taksilere de. Her şeyin ilkini bu şehirde yaşadım. Cebimde sadece 35 dolar vardı ve New York’a gelmek hayatımda yaptığım en cesurca şeydi.”

Amerika’nın en büyük şehirlerinden birinde yalnız ve parasız olan Madonna, uzun bir süre düşük ücretli işlerde çalışarak ayakta kalmaya çalıştı. O dönemde yaptığı işlerden biri de çıplak pozlar verdiği modellikti. Ülkenin en iyi dansçı ve koreograflarından Martha Graham ve Pearl Lang’le çalışma fırsatı bulduktan sonra aralarında Alvin Ailey, Walter Nicks’in ekipleri de olan dans şirketlerinde performans gösterdi. Bu performans Madonna markasının en büyük varoluş fırsatlarından biriydi. Markanın amacına uygun bir şekilde stratejisini sürdüren Madonna bu fırsatın farkındaydı. 1979’da Fransız dansçı Patrick Hernandez’in ekibinde dünya turnesine çıkan Madonna, müzisyen Dan Gilroy’la tanıştı. Gilroy, Madonna’nın daha sonraları ilk şarkıcılık tecrübesini yapacağı rock grubu Breakfast Club’le yolunun kesişmesine neden oldu. Grubun vokali olan Madonna aynı zamanda bateri de çalıyordu. Birçok farklı özeliğe sahip olan Madonna kısa sürede dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Attığı her adımı profesyonelce planlayarak attı ve kısa sürede tüm Amerika’da bilinen bir marka oldu. Amerika’da bir marka olmak, her zaman global pazarda varlığını kanıtlamış olmak ile eşdeğer bir seviyede olmuştur.

Artık dünya çapında bir marka olarak varlık gösteren Madonna, trendlerin öncüsü ve gündem belirleyen önemli bir konuma yerleşti. Tüm dünyaya bireysel marka olmanın en önemli örneklerinden biri olarak örnek teşkil eden Madonna’nın en önemli özelikleri arasında risk alma, planlama ve planlarına sadık kalma özelikleri ön plana çıkmıştır. İncelediğimiz her marka sürecinde göze çarpan en önemli unsurlardan biri markalama stratejileri Madonna markasında da oldukça önemli bir konumda gözlemlenmektedir.