UMUTSUZLUK
Pencereden bakan bir kadın vardı, mutsuz olduğu bakışlarından ve dalıp gitmelerinden anlaşılıyordu bu kadının. Kadın mutsuz mutsuz pencereden uzaklara dalıp giderken, karşı kaldırımdan bir adam yürüyor umutsuzca, bu umutsuzluk engel oluyor yolun tam ortasındaki aşkın tarafları buluşturmasına. Bir yandan mutsuzluk çekiştiriyor kadını, diğer yandan da umutsuzluk çekiştiriyor adamı aşktan uzaklara. Adam bir ara kaldırıyor başını kaldırımlara baktığı yerden ve kadını görüyor. Mutsuz olan kadın ağlıyor ve aşk da çekip gidiyor oradan. Umut nedir de adam umutsuz hissediyor? Ne kadar güçlü bir duygu ki bu aşk aradan çekilip gidiyor? Umut denilen kavramın asıl kaynağı insanın içindeki “ummaktan gelen güven duygusu” ile hayat buluyor aslında. Bir beklenti içerisine varlığını bekleyişle birlikte sürdürür ummak. Güveni de yanına alarak insana huzur verir ve içerisinde olumlu duygular oluşturmak için çabalar. Bu bekleyişin istenilen yönde sonuçlanmaması da insanda huzursuzluklar yaratır ve devam ettiği beklentide olan insanların beklentilerinin karşılanmama süreçleri devam ettiği takdirde umut yerini umutsuzluğa bırakır. Umut etmeseydi umutsuzlukla tanışmayacaktı bu insan ama artık o umut girdabına girmiş bulunmuştu. Ya tamam ya devam denilecek bir yoldu; bir yolu umuda diğeri umutsuzluğa çıkan bu süreç. Artık o bekleyişin hiçbir zaman gerçekleşmeyecek olmasının getirdiği endişe ve kaygı umutsuzluğu doğurmuştur artık.
O kadar etkilenmiştir ki insanlık bu durumdan. Umut kavramının doğması mitolojide de çeşitli hikayelerle yerini almıştır. Hatta birçok mitolojiye göre umut tanrıları, tanrıçaları oluşturulmuştur. İnsanlığın hayata devam etmesi için, varlığını sürdürmesi ve tüm olumsuzluklara karşı ayakta kalabilmesi için umut kavramı var olmuştur. Umut en umutsuz karanlık gecelerde bile insanlara ışığıyla yol gösterir olmuştu. Pandora’nın Kutusu hikayesinde de yer aldığı gibi; bir gün tanrıların tanrısı Zeus ateşi çalıp insanlara veren Pronetheus’un kardeşi Epimetheus’a Pandora’yı eş olarak gönderir. Zeus Pandora’yı gönderirken de ona bir hediye vermiştir. Bu hediye, topraktan yapılmış çömleğe benzeyen bir kavanozdur ve bu kavanozun da asla açılmamasını kendisinden istemiştir. Pandora meraklı bir yapıya sahip olmasına rağmen uzun zaman boyunca açmamıştır kutuyu ancak bir süre sonra merakına yenik düşmüş ve kavanozu açmıştır. Meğerse bu kutunun içine tüm kötülükler hapsedilmiş ve insanlığın kötülüklerden uzak yaşamasının sebebi de bu kutunun ta kendisiymiş. Kutu açılır açılmaz tüm kötülükler dünyaya yayılmaya başlamış ve bunu gören Pandora son anda kutuyu kapatmıştır. Bu kutunun kapatılması da insanlığın içindeki umudu doğurmuştur. İnsanlar kutunun zamanında kapatıldığını umut ederek kötülüklerin dünyaya tam olarak yayılmadığına inanmışlardır.
Mitolojilere konu olan, aşka engel olan, insanın yaşamını sürdürmesindeki tüm anlamı yok eden bir kavram olarak umutsuzluk gün gibi ortada durmaktadır. Yani eğer insanoğlu yaşam bulduğu ilk anlardan beri umuda sahip olmasaydı varlığını sürdüremezdi. İnsanların geleceklerini, hayallerini ve varlıklarını sürdürmeleri hep umut ile gerçekleşmiştir. İnançlar, yaşam şekilleri, kültür anlayışları her zaman umut etmenin önemini ön plana çıkarmışlardır. Umudun olmadığı yerde umutsuzluğun insanı boğduğu aşikardır. İnsan umudunu kaybetmeye başladığı zamanda kendi fermanını hazırlamaya başlıyordur aslında, insan umutlarından uzaklaştıkça gizli gizli kendine suikast düzenliyor . Umutsuzluk insanın manevi olarak intihar etmesi demek oluyor. Mutluluğun gölgelendiği, hayatın anlamının kaybolduğu, boşvermişliklerle dolu bir hayatın yaşanması demektir umutsuzluk. Umudu olan insanın Pandora’nın kutusundan çıkan tüm kötülüklere karşı mücadele edebileceği, zorluklara göğüs gereceği bir gerçek iken. Umudu olmayan insanın tüm kötülüklere, zulümlere boyun eğerek kendini terk etmesi de kaçınılmaz bir durumdur. Günümüzde çoğu insanın bilinç altına gizlenmiş, çaresizlik ve umutsuzluk duygusu yer almaktadır ve bu durum da insanların başarılı olmalarını en önemlisi mutlu olmalarını etkiler. Bir zorlukla mı karşılaşıldı? Umudunu güçlendirmek yerine hemen umutsuzluğa kapılır insan. Umutsuzlukla birlikte “ben mutsuzluk hastalığına kapıldım her halde, tüm hayatım böyle mi gidecek” diyerek sadece sevdiğinden, ilişkisinden değil kendinden de uzaklaşmaya başlar insan. Umutsuzluk insanı öyle yalnızlaştırır ki, yalnızlık bile eşlik etmez insana.
Umutsuzluk öyle masumca tek başına da hareket etmez. Umutsuzluğun yakın arkadaşlarındandır yalnızlık, boşverilmişlik ve en yakın arkadaşı da karamsarlıktır. İnsanlar kusursuz varlıklar değildir. İnsanlar kendi iradelerini kullanarak, geçmiş tecrübe birikimleri, anlık duygu değişimleri ve buna benzer değişken tavır ve tutumları yüzünden bazen yanlış kararlar alabilirler. Yanlış kararlar da kişiden hiç beklenmedik bir durumu sergilemesiyle ortaya çıkar. Durum böyle olunca, yanlış karar alan insanın çevresindekilerin de ona ne kadar değer verdiği veya ne kadar sevdiği ortaya çıkar. Her ne olursa olsun bir anne yanlış yaptı diye evladından vazgeçmediği gibi, sevgi denilen aşk denilen durum da öyle kolay kolay kazanılan durumlar olmadığı için gerçek sevenler, gerçek aşıklar da tıpkı bir annenin evladına bağlılığı gibi bağlanır sevdiğine ve aşkına. Eğer sevgisi ve aşkı zayıfsa insanın, yani aşık olduğunu ve sevdiğini “zannediyorsa” yapılan yanlış durum onu bir umutsuzluğa sürükler. Maruz kaldığı bu yanlış duruma karşı dik durup sevgisine aşkına sahip çıkmak yerine insan olumsuz düşüncelerin harekete geçmesine izin verir. Olumsuz düşünceler de geldi mi öyle kolay kolay bırakmaz insanın yakasını beraberinde pek çok olumsuz düşünceyi daha getirir. Sağdan soldan diğer olumsuz düşünce arkadaşlarını da toplar hep birlikte yüklenir sevgisi zayıf olan insanın üstüne. Sonunda da umutsuzluğu aşılamayı başarır. İnsanın umutsuzluk durumu içerisinde olması için mutlaka yaşanan bir durumun olması gerekmektedir. Yani kendi kendine oluşmuyor bu umutsuzluk durumu. Yaşanan olay da insanın hayata karşı beklentisini ve umudunu düşürmekte olur. Umutsuzluğun güçlenmesiyle birlikte insanların kendilerine, geleceklerine ve yakın çevresine karşı karamsarlık seviyeleri de aynı zamanda artmaya devam eder.
Madem umutsuzluk insanı bu kadar yok oluşa sürüklüyor. İnsanın kendi içerisinde kendine suikast düzenlemesi anlamına geliyor. Neden umudu var ederek yaşamaktan zevk almasın ve diğerleri için faydalı olmasın ki insanlar? Umudun yitirilmemesi gerekiyor ama bazen de umut ederek kendine işkence ediyor insan değil mi? Bazen insan kendini kayan bir yıldız gibi hissediyor, çaresiz, umutsuz hatta uykusuz kalmış bir bebek gibi ve sonra mutsuzluğu, huzursuzluğuyla bir başına buluyor kendini. Umutsuzluğu yenmek istiyorsa eğer insan kalıplara uymayı reddetmelidir. Önceden yaşanan olumsuz tecrübeleri karşılaştığı durumda “önceden böyle olmuştu yine aynısı olacak vazgeçmeliyim” diye kullanmak yerine, o olumsuzluktan ders çıkarmalı hayatının bir sonraki aşamasında “geçmişte bu durumu düzeltseydim daha mutlu olurdum” dediği yerleri bularak geleceğine devam etmeli insan. Çevresindeki umutsuzlukları, mutsuzlukları görüp kendini girdabın içine atmamalı insan. “Bugüne kadar onları dinlemediğim için hep hatalar yaptım artık onları dinleyeceğim” diyerek kendi duygularından, kendi isteklerinden vazgeçmemeli insan. Her ne olursa olsun umutsuzluğu ve dertli dünyayı kabul etmeyerek, insanların birleşmesi ve kötü durumlara karşı göğsünü dik tutmalı insan. Pandora’nın kutuyu tam zamanında kapattığına inanmalı. İyinin, sevginin, değer vermenin aşık olmanın gücünün düzeltemeyeceği bir yanlış olmayacağını düşünmeli ve sıkı sıkı sarılmalı elindeki güzel duygulara. Elinden gelen her şeyi yaptığında insanın başını iki elinin arasına alıp düşünmesi de gerek elbet. Bazen çok sevdiğini ve sevildiğini zannederek umut beslemenin de umutsuzluğu doğurduğu bir gerçek. Böyle bir durumda insan elinden geleni yapmasına rağmen bırakmanın zor geldiği o anlarda da aklında şunu çıkarmaması gerek, “eğer gerçekten istemiş olsaydı, şimdi senin yanında olurdu”. Elinden geleni yapmasına rağmen eğer yanında değilse sevdiği o zaman umutsuzluk çukuruna düşmek yerine vazgeçmeyi de bilmeli insan. Gerçekten umutsuz olmak istemiyorsa insan, her an içinde bu olasılığı yok etmesi gerekmektedir.
“Bazen umutsuzluktan bile umutlar doğar. Ey gönül, sakın umutsuzluğa düşme! Allah’tan umudunu kesme ki, bazen can bahçesinde, sögüt ağacının dalı bile hurma verir.”
Mevlana