VAZGEÇMEK

Bize vazgeçmemeyi öğrettiler. Vazgeçmenin pes etmek olduğunu anlattılar. Vazgeçersek kaybedebileceğimizi söylediler. Vazgeçmezsek kazanacağımızı söylediler. Bu bazen doğru çıktı, bazen yanlış. Bazen vazgeçtiğimizde, vazgeçtiğimizi çok özledik. Bazen de “iyi ki” dedik. Öfke anında aldığımız kararlar bazen bize pişmanlıklar yarattı. Vazgeçmediğimiz, direttiğimiz durumlar yanlış çıktığında mutlu olmadığımız birliktelikler, evlilikler yürüttük, sevmediğimiz işleri yaptık, inandıklarımızla yaptıklarımız birbirine karıştı. Ne vazgeçebildik,  ne de kazanabildik. Ne aydınlığı tam olarak benimsedik ne de karanlıkta olmayı göze alabildik. Belki de bazen vazgeçmemiz gerekiyordu. Bırakabilmek, “dur” diyebilmek, “tamam” diyebilmekti bizi mutlu edecek. Bazen kendimize saygı duymamız gerekiyordu. Kendimize karşı adil, kendimize karşı eşit şartlarda yaklaşmamız gerekiyordu. Ama yapamadık, korktuk çoğu zaman. Çünkü vazgeçmek, bırakabilmek bir tercih meselesiydi ve bu tercihin sonuçlarına katlanamadık. Bu tercihi kabullenebilecek cesareti gösteremedik. Vazgeçmek, her zaman zayıflık değildir. Bazen bırakacak kadar güçlü olmaktır. Aslında her seçimin bir vazgeçiş olduğunu geç öğrendik. Önemli olan kurulan hayallerden vazgeçmek değildir. Önemli olan hayalleri yıkanlardan, hayallere inanmayanlardan, yarı yolda bırakanlardan vazgeçmektir. Vazgeçmenin birçok kazancı vardır beraberinde getirdiği.

Peki yapabilsek neler kazanıyoruz? Vazgeçebilmek,  bazen özgürlüktür. Sevmediğiniz bir işi yapmak,  her şeyden çok sevdiğiniz birinin boş vermişçesine insanı aşağılaması, basit bir durum için kişiyi ve tüm çevresini bir kerede silmesi insanı bir anlamda mutsuzluğa mahkum eder. İçinde bulunduğu durumu sevmez, yaşananların doğurduğu ortamını sevmez ama bütün bunları oluşturan kişiyi bırakamaz. Niye mi? Çünkü sevmenin, değer vermenin kutsallığı, her an onu düşünmenin insana verdiği huzur mutluluk ve gelecek umutlarını bırakmak istemez. Sevdiğinizi bırakmak, sevdiğiniz olmadan bir hayatı düşünmek ya da o olmadan bir hayatı planlamak için çaba sarf etmek risktir. Bu riski alabildiğinizde yani,  vazgeçebildiğinizde özgürleşiyorsunuz. Çünkü kendiniz için bir şeyler yapmaya başlıyorsunuz. Zihniniz berraklaşıyor. Tazeleniyor. Daha özgür düşünmeye başlıyorsunuz.

Diğer bir hata da onsuz yaşayamayacağını o olmadan hayata devam edemeyeceğimizi düşünerek, onun yaşamın tek alternatifi olduğunu düşünürüz. Tek alternatifte diretmek zaman kaybettirir. Bazen önümüzde bir alternatif vardır. Bunun en doğru olduğunu düşünürüz. Ve sürekli o alternatifi deneriz. Tek hedefimiz odur. Ama o gerçekleşmez, yorar, hayal kırıklığına uğratır. Ya hayatın başka alternatifleri kazandırıyorsa?  Aynısında diretmek kazanç mıdır? Yaşamaya devam etmek için tek gördüğümüz,  aslında tek değildir. Sadece bizim görüş alanımızda o vardır. Biraz dışarıya çıkmaya cesaret edince,  hayata devam etmek için yeni alternatifler çıkacaktır karşımıza. Çok sevdiğim bir söz var. “ Karayı gözden kaybetmeyi göze alamayan, yeni yerler keşfedemez.” Tek alternatife takılmamak, yenisi için araştırmalar yapmak,  sadece mevcuttan vazgeçmektir. Yani mevcut olandan vazgeçmek, “kaybetmek” anlamına gelmez.

Vazgeçmek kötü bir şey değildir. Pes etmek anlamına da gelmez. Sadece doğru zamanda vazgeçmeyi bilmek gerekir. Mevcudun tüm ihtişamına, gücüne,  cazipliğine rağmen vazgeçebilmek,  cesurluktur. “Vazgeçmiyorum” diyenler çoğu zaman kaybetmekten korkanlardır. “Benim için doğru olan bu” yalanına,  kendilerini inandırmışlardır. Biraz cesaretle gerçekten istediklerini yapabilecekken,  bunu göze almayı cesaret edemezler. Bu yüzden vazgeçmeyi cesur bir karar olarak görüyorum. Herkes vazgeçmeyi beceremiyor. Bazen, en cesurca karar,  vazgeçebilmektir.