VİCDAN

Hayatı boyunca yalnız bırakmayan, devamlı bir köşede varlığını hissettiren, kurulması gerekirken kurulmamış cümleler, yapılması gerekirken yapılmamış durumlar, gidilmesi gerekirken gidilmemiş yerler veya tam tersi durumlar insanın içinde kalır ya, işte orada anlar yaşadığı o durumun vicdan olduğunu. İnsanın elinden bir şey gelmemekle birlikte unutmak istemesine rağmen unutamadığı durumlar meydana geliyor ve tüm bu durumlar takıntı niteliğinde insanın yakasına yapışıyor. Sevdiği bir yakının kalbini kırdığı için özür dilemeye çekindiği durumlarda, bir telefon kadar yakın olan sevdiği insanı “sonra ararım” düşüncesi altına saklanıp daima ertelediği durumlar vicdanı doğurur ve bu durumları yaşayanlar hayatları boyunca unutamaz yapılması gerekeni yapmadıklarını. Zaman akıp geçiyor, “günler geçti” derken bir bakıyoruz aylar, yıllar geçmiş ve eli ayağı tutmayacak bir şekilde hayatın bir köşesinde yalnız buluyor insan kendini. Geçmişte bırakılan üzüntüler ve pişmanlıklar da insanın yüreğinde saplı kalan bir hançer gibi hissediliyor artık. İnsanın hayatında “keşke” ile başlayan cümlelerin ardı arkası kesilmiyor. Söylenmemiş sevgi cümleleri, yaşanmamış aşk günleri yapışıyor yakasına insanın. Dilenmemiş özürler veya ziyaretler hiç rahat bırakır mı? Onlar da söylenmeyen sevgi sözlerine ve aşk günlerine destek oluyor daha da boğuyor insanı. Her zaman, “şuan zamanı değil, ayıp olur, küçük düşerim” düşüncelerinin altına saklanıp kaçar insan yaşanması gereken mutluluk durumundan. Vicdanı bırakmazsa insanın yakasını, başkalarının insanı rahatlatmaya çalışmasının hiçbir önemi yoktur. İçinde bulunduğu hayatın hiçbir anlamı yoktur. Sanmayın ki insan bir kalıbın içinde yaşayan bir canlıdır, insanı diğer canlılardan farklı kılan en önemli özeliktir merhamet. Bu merhamet özeliğini kullanmayan insanların karanlık bir vicdan hesaplaşmasından kaçınmaları olanaksızdır. Ne olursa olsun, insan sevdiğinden, değer verdiğinden merhametini esirger mi hiç? Esirgiyor işte, eğer esirgemiyor olsaydı o zaman vicdan var olmazdı zaten. Vicdanı var eden durum merhametin esirgenmesiyle doğuyor. Sevdiğini boynu bükük bırakıp giden vicdanıyla elbet bir gün karşılaşır. Değer verdiği birinin arkasında durmayan insanlar vicdanlarıyla elbet karşılaşır. Bir annenin evladı onun istemediği bir davranışta bulunsa, anne evladını ölüme terk eder mi? Bir aşık bilinçsizce bir hata yapsa, aşk biter mi? Annenin evladından, aşık insanın da aşkından vazgeçmesinden sonra gelir yapışır insanın yakasına o vicdan. Bu vicdanın baktığı yer öyle akıl veya mantık çerçevesi değildir ki bir mantığa bağlayarak kurtulsun insan. Vicdan insanın kalp penceresinden bakar ve asla gözlerini kapatmaz.

İnsanın içindeki pişmanlıklar ve üzüntüler kendini göstermeye başlıyor böyle durumlarda değil mi? Bu pişmanlık veya üzüntüleri takip eden diğer durumlar da şunlar oluyor; insan aklında geçiriyor, “keşke şöyle yapsaydım, keşke bunu yapmasaydım” üzüntüsü daha da katlanıyor. Böyle durumlarda da insanlar genelde bu düşünceleri unutmaya çabalarlar. Gerçekten de o anı kurtarır insanın beyni. O kötü düşünceleri, üzüntüleri ve pişmanlıkları bilinçaltına gönderir ve insanı koruma altına alır ve insan hayatına devam eder. Zaten beyin bu durumu bu şekilde yönetemiyor olsaydı insan karanlık düşüncelerinden, pişmanlıklarından ve olumsuz yaşanmışlıklardan kurtulamazdı ki. İnsanların yaşamları boyunca kusursuz ve mükemmel olmaları doğal bir durum değildir zaten. Önemli olan insanın hatasını anladıktan sonra özür dileme veya içinde bulunduğu durumu değiştirme arzusuna sahip olmasıdır. Her ne kadar kötü ve olumsuz bir durum içerisinde bulunursa bulunsun insanın hatasını anlayıp özür dilemesi ve tekrarlanmayacak bir şekilde hayata devam etmesi onun içindeki vicdan seviyesini bir nebze de olsa dindirebilir. Ancak burada devreye vicdanın başka bir boyutu girmiş oluyor. Hata yapılan insanın özür dilenmesine rağmen içindeki o gurur veya benlik durumu yüzünden kabullenemiyor kendisine yapılanı. Affetmek istiyor, o da biliyor hayatının en güzel dönemini yaşayabilme imkanının karşısında durduğunu ama geçmiş tecrübeler, çevre baskısı ve o benlik duygusu “bunu hak edecek bir şey yapmadım” düşüncesi insanın öfkesini besliyor ve özürler kabul edilmiyor, “bir daha karşıma çıkma” gibi sözler dökülüyor insanın ağzından. İşte bu sözler, bu yapılmayan davranışlar gün geliyor insanın karşısına vicdan olarak çıkıyor. Vicdanla karşılaştığında da insanda birçok keşke durumu da beliriyor artık. Nasıl kalp herkeste varsa, vicdan da o anlık kendini saklasa bile bir gün çıkacaktır insanın karşısına. Kalp atmadan insan yaşayamaz ama vicdan olmadan hayatına devam edebiliyor insan. Bu durumların karşısına çıkmasına rağmen insan aldırış etmiyorsa, boşveriyorsa her şeyi hatta kendini, vicdanını bile öldürmüş olur ki bu da hayatın insani tarafını yok etmeye benzer.

İnsani tarafı yok olmamış insanlar vicdanlarıyla karşılaştığında ne yapmalıdır peki? Elbet bir gün insanın karşısına vicdan durumu çıkıp hesap soracaktır; araması gerekip de aramadığı insanları, ziyarete gitmesi gerekip de gitmediği insanları, çok sevmesine rağmen gururundan veya kaygılarından dolayı sevgisini esirgediği insanları. Böyle durumlarda insanlar kendi vicdanlarını kendileri affedebilirse bundan öte huzur olmaz. Geçmişte yaşanan hata ve günahlarla birlikte insanların yaptıkları doğru durumlar ve sevaplar birbirleriyle örtüşüyorsa, kendi içerisinde adil bir yargılamaya kalkışabilir. Yani insan her türlü içinde kalan o durumlarla karşılaşacak, bunu ertelemenin başka yollar aramanın veya başka insanlar tarafından onaylar alarak kendini kandırmasının hiçbir anlamı yok. İnsanın kendi içinde var olan bir durumu kendi içinde değerlendirmesi ve hiçbir dış etkenin etkisi altında kalmadan yüzleşmeli vicdanıyla. Bu yüzleşme insanın istemediği gibi de sonuçlanabilir. Sonuçta hala vicdanına yenik düşüyorsa insan geriye tek bir çare kalmıştır. Yaratıcıya, yüce Allah’a ellerini açıp dua etmek ve tövbe başvurusunda bulunmaktır bu çare. Allah’ın rahmetine ve adaletine teslim olduktan sonra hiçbir yargılama süreci insanı mahkum edemez artık. Kalbi huzurla doldurur tövbe kapısı. Tövbe etmek öyle sadece ellerini açarak Allahtan bir dilek dilemek değildir. Tövbe etmek insanın yaptığı yanlışı anlaması, kabul etmesi ve bir daha tekrarlanmamak üzere Allah’a söz vermesi demektir. Yanlış yapıp yapıp her yanlıştan sonra tövbe etmeye çabalamak insanın kendini kandırmasından başka bir şey değildir. Huzur dolu bir kalbe bir parça sevgi, vicdan azabıyla dolu boşvermişliklerden kalabalıklardan bin kere daha iyidir. Vicdana karşı sorumluluklarını tam anlamıyla hayata geçiremeyen insana, ne mazeretlerin bir çaresi, ne de ilaçların bir şifası vardır.

Kötülüğün insanda aldığı kuvvet vicdanın zayıflığından doğar. Yani insanın içindeki arzu ve isteklerin güçlü olması değildir insanı kötülüğe teşvik eden. Bazen insanlar içinde kötü niyet barındırmamasına rağmen de kendilerini farkında olmadan kötü bir durum içerisinde bulabilir. İnsan vicdanı ve samimiyeti kendi temel değerleri arasında tutmalıdır ve hayatındakilerin hataya düştüğünü anladığında, o hatayı düzeltmek için tereddüt etmeden destek olmalıdır. Aksi durumda hayatındaki insan ne kadar kötü bir durum içerisinde olursa olsun, onun içindeki iyi niyeti görmezden gelmek, onu ölüme terk etmek insanı kendi içerisinde vicdansız bir hale getirir, katil olur insan. Neredeyse tüm suçlular “ben masumum” der. Elbette herkesi bu kategoriye katmamak gerek ama bazı insanların içinde bulunduğu şartlar, geçmişte yaşadıkları olumsuz psikolojik olaylar onları ister istemez suça teşvik eder. Bu durumu düzeltmek yerine o insanları cezalandırmaktır vicdansızlık. Mahkemelerin en adil olanı insanın kendi vicdanıdır. Eğer yalnız kaldığında, “ben masumum, bu durumun düzelmesi için yapabileceğim her şeyi yaptım” diyebiliyorsa insan sorun yok. Ancak yapabileceği en ufak bir durum varken bile yapmamak, var olanı ölüme terk etmek, ufak bir kıvılcım olarak görünür ama zamanla alevlenir ve insanın içini yakmaya başlar. Vakit o vicdan kıvılcımını söndürme vakti. Eğer elinde imkan varsa içinde bulunduğu durumu düzeltmek için kalkmalı ayağa, son vermeli boşvermişliklere, açmalı kollarını bir köşeye attığı kıymetli varlıklarına, vicdanın hesap sormasına izin vermemeli. Sevginin kazanması için elinden gelen mücadelenin son kurşununu da kullanmalı.